Ilk bakışta biraz soğuk ve mesafeli.
Kendinden emin ve bir o kadar da özgüvenli.
Neredeyse çıkmadığı dağ kalmamış.
Everest’e tırmanan ilk Türk o. 8000 metreden yüksek K2 dağlarına oksijen desteksiz tırmanan dünyanın ender kişilerinden. Ne mütevazi bir kişi ne de böbürlü başarılarından dolayı. Ince bir çizgisi var, karşısındakinde saygı uyandıran.
Buluştrend toplantısının ilk bir saatinde hiç tebessüm etmeyen biri o…taa ki arka sıralardan bir arkadaş “hiç mi üşenmiyorsunuz bu dağlara çıkmaya” sorusunu patlatana kadar.
O zaman buzlar eriyor. Gülümsüyor.
Hedef odaklı, kararlı, ne istediğini bilen Nasuh Mahruki, yaptığı işe öyle adanmış ki, o gülümseme, bu her daim hayatı ciddiye alırmışcasına duran mesafeyi bir anda yok ediyor.
Etkileyici bir kişilik. Kitaplarını okumanız yetmez, tanışmanız gerekir. AKUT’a ayak atmanız gerekir– ne bu yazı ne de bir başkası onun sesinin verdiği etkiyi, sözlerinin dağıttığı kuvvetli ruhu yansıtmaya yetmez.
AKUT’un çalışmalarını bilsem de, Nasuh Mahruki’yi dinleyince, neden topluma bu derece faydalı olmayı başarabildiklerini çok net görebiliyorum. Bana kalırsa, insana güç veren bir yanı var. Kimisine hafif ürkütücü gelebilecek bir yanı da olduğunu sezinleyebiliyorum, çünkü boş işlere, boş konuşmalara pek de tahammülü yok. Ne istediğini bilenlere sesleniyor. Kendi gibi karşısındaki kişinin de kendinden emin olmasını bekliyor…“gönüllü bir iş yapacaksanız, adı üstünde, motivasyonunuz içinizden gelmeli” diyor. Öz disiplini yüksek bir kişilik olması enerjisini hedeflerine yönlendirebilmesinde şüphesiz büyük etken. Durmadan ileriye adım atabilmesinin arkasındaki itici güç…
“Benim gibi insanlar kendini çok iyi tanıyan ve hedeflerini çok iyi bilen kişilerdir. Neyi ne zaman nasıl yapabileceklerini iyi bilirler. Duygularını karıştırmadan nesnel gerçeklik neyi gerektiriyorsa onu yapabilen kişilerdir.” diyor Mahruki.
Meraklı gençler sormaya devam ediyor liderlik üzerine ‘Ya rol modeliniz kim?’
Aslında odadakiler bekliyorlar ki bir kaç kişinin adını versin. Oysa o hepsini şaşırtıyor.
Mahruki’nin her ağzından çıkan söz bir değer katıyor yaşama. “Tek taraflı kazanmak devri kapandı. Sadece etkileşim içerisinde olan iki tarafın kazandığı bir dünya da yetersiz artık. Hedefimiz “Kazan-kazan-kazandır” olmalı. ” diyor ve ekliyor: “Hayatı sıfır toplamlı bir oyun haline getirirsen, ya sen kazanırsın ya ben. Oysa kendi değerinin farkında, diğerleriyle ortak bir hayat yaşadığının farkında bir hayat yaşamak da mümkün. Bu yöne doğru yol almalıyız.
Mahruki’yi gözlemlemek ilginç oldu benim için. Toplantının sonlarına doğru, bir şey daha yakaladım onunla ilgili. Biliyoruz ki başarılı insanlar, fırsatlara, olanaklara açık kişilikler. Mahruki bu toplantıya kendini davet eden Buluştrend’in fikir babası Ömer Ekinci’nin teklifini kabul ediyor. Bizi AKUT’da ağırlıyor. Bize yakın, olabildiğince isteklerimize cevap vermeye çalışıyor. Toplantının bitimine yakın, katılımcılardan birinin bilişim alanında yapılabilecek çok daha fazla şeyler olduğunu söylemesi ve gönüllü olarak bu konularda yardım edebileceğini ifade etmesi üzerine konu farklı bir alana gidiyor.
Öğreniyoruz ki AKUT’un bu alanda desteğe çok ihtiyacı var. Bir anda sohbet grubun isteğiyle AKUT’a nasıl destek olabileceğimize doğru ilerliyor ve Nasuh Mahruki’nin ağzından şöyle bir söz çıkıyor, kısık sesle ve kendinle konuşurcasına söylenmiş: “Evet’ demek ki bugün burada hepbirlikte olmamızın sebebi buymuş.” Fark ediyorum ki Mahruki, kapılarını hiç tanımadığı, ne yaptıklarını dahi tam olarak bilmediği bir grup insana açmakla, sadece gruptan gelen isteğe olumlu cevap vererek, onları mutlu etmiyor. Aynı zamanda farklı ortamlara kendini açık tutarak, hayatın neler getirebileceğini görmeye de ƒırsat tanıyor. Tam da bu noktada sanki biraz önce söyledikleri gerçek oluyor. Nasuh Mahruki bizimle birlikte olmayi kabul ettiğinde, biz onu ve AKUT’u tanıma fırsatı yakaladık. Kazanımlarımız yüksek. O, AKUT’u biraz daha fazla insana birebir anlatabilme imkanı bularak güzel kazanımlar elde ediyor.
Yazan : Fatmanur ERDOĞAN / kariyeryolculugu
Güzel
Başarının sınırı yoktur.
Hedefe ulaştığında başka bir hedefi olmalı insanın.
Ya da öyle mi?