Andrew Solomon’un Le Demon Interieur isimli kitabını okuyorum. Solomon’un, depresyon tedavisi gören bazı hastalara tanıklık ettiği tedavi süreci hakkındaki görüşlerini yazdığı bölümler hoşuma gitti. Özellikle Sheila isimli hastanın yaşadıkları dikkatimi çekti. Biraz Solomon’un biraz benim kişisel yorumlarımla (özet) size Sheila’dan bahsetmek istiyorum. Sevginin gücü ve sevgi yoksunluğunun yol açtığı trajik sonuçları görmek açısından önemli bir hayat hikayesi…
Sheila Hernandez, John Hopkins Hastanesi [1]‘nden içeriye girdiğinde, doktorlara göre “ölmeye aday” bir hastaydı. Seropozitifti, endokardit [2] ve zatürre hastasıydı. Sürekli uyuşturucu kullanması, kan dolaşımını artık yürüyemeyecek şekilde etkilemişti. Onlarca yıldan beri, seropozitif (kollajen doku hastalığı) ve uyuşturucu bağımlısı muhtaç insalara depresyon tedavisi uygulayan Glenn Treisman [3] onu görmeye geldiğinde, Sheila ona kendisiyle görüşmek istemediğini çünkü yakında öleceğini bildiğini bu yüzden de hastaneden en kısa sürede çıkmak istediğini söyledi. “Hayır” dedi Treisman, “buradan sokakta aptalca ve gereksiz yere ölmek için çıkmayacaksınız. Akılsızca bir düşünce bu. Şimdiye kadar duyduğum en anlamsız şey. Burada kalacak, uyuşturucu almayı bırakacaksınız. Enfeksiyonlarınızı tedavi edeceğiz ve sizi burada tutabilmenin tek yolu, tehlikeli bir akıl hastası olduğunuzu söylemekse bunu da yapacağım.”
Öleceğine inanan, hayatla bağlarını koparan, kimseye inancı kalmayan ve bu yüzden biran önce hastaneden çıkıp, her ne olacaksa olsun ruh halinde dışarıda ölümü beklemek isteyen Sheila, Treisman’da ki inatçı inancı ve kendisine verdiği değeri görünce hastanede kalmaya ikna oldu.
Daha sonra Sheila o anki duygularını Andrew Solomon [4]‘a şöyle anlatıyor;
“Hastaneye 15 Nisan 1994 tarihinde girdim. O anda kendimi bir insan olarak görmüyordum. Daha küçük bir kızken kendimi yalnız hissettiğimi anımsıyorum. Uyuşturucular, benim bu iç acımdan kurtulmama yardımcı olmak için devreye girdi. Annem beni üç yaşındayken yabancı bir aileye verdi. O adam ben on dört yaşına geldiğimde bana kötü! davranmaya başladı. Başımdan çok acı olaylar geçti ve ben bunları unutmak istiyordum. Sabahları uyanıyordum ve uyandığım için öfkelendiğimi anımsıyorum. Kimsenin bana yardım edemeyeceğini, bu dünyada gereksiz olduğumu düşünüyordum. Yalnızca uyuşturucu almak için yaşıyor, yaşayabilmek için uyuşturucu alıyordum. Uyuşturucular beni daha da kötü duruma düşürdüğünden, istediğim tek şey vardı: ölmek! Tanrı dileklerimi kabul etmişti ve ben ölmek üzereydim. Ta ki lanet olası Treisman karşıma çıkıpta hayata tekrar bağlanmam için benimle inatlaşana kadar!”
Sheila, otuz iki gün hastanede kaldı ve kendisine detoksikasyon uygulandı, ağır oranda depresyon giderici ilaçlar kullandı. Hastaneden ayrıldıktan sonraki duygularını ise yine Andrew Solomon’a şöyle anlatıyor;
“Sonunda, hastaneye girmeden önce inandığım her şeyin yanlış olduğunu anladım. O doktorlar bana, özellikle Treisman, benim her şeye karşılık bir değerim olduğunu söyledi. Benim tüm kaçışlarıma rağmen o benden vazgeçmedi. Bu benim için bir yeniden doğuş oldu. Yaşama yeniden döndüm. Hastaneden çıktığım gün, kuşların ötüşünü duydum; biliyor musunuz o güne kadar kuşların sesini hiç duymamıştım. O zamana kadar kuşların şakıdığını bilmiyordum! İlk kez otun, çiçeklerin kokusunu aldım ve gökyüzüne bile yepyeni bir gözle bakıyordum. Bulutlara hiç dikkat etmemiştim, anlayabiliyor musunuz? En önemlisi hayatta sadece kötü, hain insanlar var sanıyordum, Treisman beni yanılttı. Sevgi dolu, iyi insanlar da varmış.”
Yine Solomon’un yorumuyla; Sheila, uyuşturucuya bir daha hiç elini sürmedi. Birkaç ay sonra Hopkins’de, hastanenin hasta yönetim kadrosunda çalışmaya başladı. Verem konusunda yapılan klinik bir incelemeye yasal destek sağlama konusunda çalıştı, şimdi bu programa katılanların kalacak yer bulmalarına yardımcı oluyor. Yaşamı bütünüyle değişti. İnsanlara yardımcı olmak için sürekli bir şeyler yapıyor. Ve bu halinden çok mutlu.
…
Sheila gibilerin birçoğu, düştüğü uçurumdan asla çıkamıyor. Çıkabilenlerin sayısı çok az. Bu, onların artık iyileştirilemez olduklarından ziyade, karşılarına kendilerine yardım edecek kimsenin çıkmamasından veya çıkanları farkedememelerinden kaynaklanıyor. Sheila’nın ve daha birçok insanın örneği, karşımızdakine iyilik ve sevgi göstermenin, onların yaşama, solmuş bir çiçeğin özenli biçimde sulandığında yeniden yeşermesi gibi, şaşırtıcı biçimde yeniden dönmelerini sağladığını kanıtlıyor. Bu yeniden doğuşun gizli gücü onların içinde var aslında, ona erişmek çok kolay ama çok uzun süredir kendileri tarafından yok sayıldığı ve göz ardı edildiği için atıl vaziyette beklemede kalıyor!
“Tedbir ve ihtiyat bastonun yoksa, bari gözü gören birine tutun” diyen Mevlana C. Rumi gibi, “gözü gören”, yüreği sevgi dolu insanlarla karşılaşıp, bir’leşebilmemiz dileğimle.
Aşk’la, sağlıcakla kalalım hepimiz.
Yazan : Hülya KONAR / Hülyaca [5]