Hiç aidiyet duygusu hakkında düşündünüz mü? Yani bir kişiye, bir cemiyete, bir derneğe, bir aileye, bir işyerine ait olmak. Yani kendini o gurubun içinde hissetmek. Bazen, onların koruması altına girmek. O gurupla ya da o kişiyle birlikte olmanın getirdiği şartları yerine getirmek. Hangisinin doğru olduğunu bilmiyorum. Ya daha hangisi daha sağlıklı bilmiyorum. Bence hangisi daha doğru demek yanlış olur. Kişilere göre değişen bir duygudur. Her ikisi de doğrudur.
Bende aidiyet duygusu fazlaca gelişmiş. Yani bir seyahate gitsem 3 gün sonra evimi özlerim. Ailemi özlerim. Dostlarımı özlerim. Bazı insanlar çok hoşuma gidiyor. 3-4 ay tatile gidiyor. Otelde kalıyor ya da pansiyonda kalıyor. Ben de çok seyahat ettim. Ama dönüşümde hep özlem oldu içimde.
Yabancı filmlerde hep görürüz. Kişi örneğin Paris’te yaşıyordur. Birden bire iş teklifi alır ya da teklif bile olmasa Amerika’ya yerleşmeye karar verir. Eline bavulunu alır ve gider. Bazen ailece giderler. Peki bu kişilerin hiç mi eşi dostu, annesi, babası, kardeşi yoktur. Ben mahalledeki bakkalı bile özlüyorum. Nasıl hepsini birden terk eder giderler. Bunun kötü olduğunu savunmuyorum. Sadece 2 tarzı irdelemeye çalışıyorum. Hatta çekip gitmeyi özgürlükçü buluyorum. Hiçbir şeye bağımlı olmamak belki de özgürlüklerin en güzeli ama ben henüz başarmış değilim.
İstanbul ‘da yaşayan bir arkadaşım şehir dışından bir yerden iş teklifi aldı ve gitti. Orda küçük bir ev tuttu 4 yıl yaşadı. Üstelik eşi İstanbul’da kaldı. 4 yıl sonra proje bitti. Evin eşyalarını tekrar İstanbul’a taşıdı. Aradan 4 ay geçti tekrar bir iş teklifi aldı. Ama projenin ilk bir yılı tekrar İstanbul dışında olacaktı. Bu sefer evi taşımadı. Eşyalı bir ev tuttu. Yani başkasına ait eşyalarla birlikte yaşamak. Bu duygu erkekler için biraz daha kolay da biz kadınların ev ile ilgili takıntıları daha fazladır.
Arkadaşıma sordum;
-Bir başkasının eşyaları ile yaşamak nasıl bir duygu?
-Hiç önemli değil. Kendimi özgür hissediyorum demişti.
Hatta bu işi almak için konuşmaya gittiğinde patron şöyle demiş;
-İnşallah sizinle uzun yıllar çalışmak isterim.
Arkadaşımın cevabına ise çok şaşırmıştım.
-Ben size uzun yıllar birlikte çalışmak için söz veremem. Böyle bir düşünce içinde değilim. Ancak proje bitiminde tekrar görüşürüz.
Bu cevaba şaşırmamın nedeni ise ben Hürriyet Gazetesine girip ancak 25 yıl sonra çıkabilmiştim. Sonra Dünya Gazetesi 8 yıl. Büyük holdinglerde çalışmak insana güç veriyor ama artık bu güce ihtiyacım yok. Çünkü ben tek başıma bir güç oldum. Demek ki insanın gücü arttıkça aidiyet duygusu değerini kaybediyor.
Son zamanlarda tiryakisi olduğum bir dergi var. Alkım Yayınlarının çıkarttığı K dergisi. Dergiyi çıkaran gurup Hürriyet’te yıllarca birlikte çalıştığım arkadaşlarım. Mehmet Güreli ve Cafer Yarkent. Ayrıca Ahmet Altan’ın da bu çorbada tuzu olduğunu biliyorum ama nedense derginin künyesine adını koymamış.
10 Kasım 2006 tarihli dergide Jean Paul Sartre ve Simone de Beauvoir’un birlikteliklerini anlatıyordu. Yazıyı çeviren Ebru Kuş. Yazıdan biraz alıntı yapınca yukarıdaki konuyla bağlantısı ortaya çıkacak.
“Jean Paul Sartre ve Simone de Beauvoir. Birinin adı söylendiğinde hemen diğerinin akla geldiği yirminci yüzyıla damgasını vurmuş bir çiftti onlar. 1950’de, Tamanrasset yakınlarındaki bir çölde kurdukları çadırlarında kaldılar. 1955’de Çin’e, Hang Çeu Gölü’ne, 1960’da ise arkadaşları Fidel Castro’yu ziyaret için Küba’ya gittiler Daha sonra , aynı yıl içinde Amazon’u birlikte geçtiler. 1961’de ise Yunan harabelerini gezerken göründüler. Her yerdeydiler; Litvanya, ,Almanya, Afrika ve Eski Sovyetler Birliği. Her yaz, bir ay boyunca Roma’da kalmak bir alışkanlıktı onlar için. Roma sokaklarında ağır ağır gezinmek ve o çılgın seyahatlere ara vermek. Santre otellerde tanınmamayı tercih ediyordu. Aynı zamanda oralarda insanda aidiyet duygusu uyandıracak hiçbir şeyin olmamasına da bayılıyordu. Simgesel başka bir şey ifade etmeden “Dünyaya ait olmak istiyorum” diyordu.”
İşte bana bu hafta bu yazıyı yazdıran da bu son cümleler oldu. Gerçek özgürlük bu olsa gerek.
Saygılarımla…
Yazan : Tülay Bilin
İnsan Kaynakları ve Kişisel Gelişim Uzmanı
tulayb18@gmail.com
Ve nereye / kimlere ait oldugunu bilememek… yada karar verememek… en kötü ‘ic hesaplasmalardan’ biri budur diye düsünüyorum. ben kimim? kime / kimlere aidim? benim icin en uygun ortam neresi?
ben biryerlere ait olmak istiyorum. kendimi yalniz hissettigimde ‘siginacak bir liman var’ demek istiyorum. düstügümde beni tutacak birilerini istiyorum. özgürlük güzelde, cokta özgür olmak bana göre degil sanirim.
cok güzel ve yine düsündürücü bir yazi, tesekkürler özgür’cüm…
Yazıyı beğendim. keza bende sizinle aynı duyguları taşıyorum. bu konuyu tamamlayacak çok güzel bir sözü paylaşmak istiyorum.
hiçbir gidiş eve dünüş kadar heyecan verici olamaz.
Aidiyet duygusu hakkında çok düşündüm..hayatım boyunca da bunun eksikliğini çektim..ben bir cemaate,partiye,derneğe,ortak bir siyasi yada ideolojik görüş etrafında toplanmış herhangi bir topluluğa ait olamayanlardanim..keşke olabilsem..tek başına olmuyor..her çemberin dışında kalıyorsun daima..ne oncusun,ne buncu..ne ondansın,ne bundan..sadece ben olmak yetmiyor işte..malesef yetmiyor..
çantasını alıp şehir hatta ülke değiştirebilenlere de hayranım..görünmez duvarlarla çevrilmiş belkide etrafım ki,ben de semt değiştirirken bile zorlanıyorum..ondandır eşimin tayini çıksın istedim gizliden,ama beni mtercihim olmasın,mecburen gideyim diye..yoksa benim yerimden kıpırdayacağım yok..o da olmadı..yine aynı şehirde,aynı şeyleri görerek duyarak yaşıyoruz işte..
size bir mesaj iletmiştim cevap alamadım neden :S ?
Demek ki insanın gücü arttıkça aidiyet duygusu değerini kaybediyor.
özeti içindeymiş yazının :)