Neden hep böyle olur(?) bilinmez. Hep kaybetmişken farkına varırız gidenin… Bir sevgilinin, bir dostun, bir arkadaşın, maddi – manevi her şeyin. Vefasızlığımız kendimize midir(?) yoksa bu kadar mı zenginiz içten içe(?) o da ayrı tartışılır. Ancak şu bir gerçek ki ; “giden değer kazanır…” Bugün, bunun biraz daha altını çizmek ve gidene “gitmeden” DUR(!) diyebilmek için en çarpıcı örneklerle “elimizdeyken kıymetini bilmenin” altını çizeceğim. Önce bir baba ile kızın diyaloglarına bakalım…
Baba :
Ne kadar da güzel. Şimdi bu küçücük şey benim kızım mı..?
Gözleri de bana ne kadar çok benziyor…
Kızı :
Bu gözlerini benden hiç ayirmayan adam babam olsa gerek…
5 yaşında
Baba :
Prensesim benim, güzel kızım…
Söyle bakalım baban sana ne alsın..?
Kızı :
En çok babamı seviyorum…
Babam, niye annemle uyuyor..?
Hep benimle uyusun, başkasını sevmesin…
10 yaşında
Baba :
Gittikçe yaramaz oluyor, kime çekti bu kız..?
Kızı :
Ben babama aşığım…
Büyüyünce babam gibi erkekle evlenecegim…
Babam bu ay harçlığımı arttırır mı..?
15 yaşında
Baba :
Ne kadar da çabuk büyüdü…
Eve de gittikçe geç kalmaya basladı, bu gidişle başına kötü bir şey gelecek… Sanırım daha sert konuşmalıyım…
Kızı :
Babam yüzünden arkadaşlarımla istediğim kadar vakit geçiremiyorum…
Bana baskı uygulamasından nefret ediyorum…
Ne zaman özgür olacağım..?
20 yaşında
Baba :
Artık sözümü dinlemiyor, benden giderek uzaklaşıyor…
Kendi parasını da kazanmaya basladı ya, bana ihtiyacı kalmadı tabii.
Uzun zamandır tatlı bir-iki laf geçmedi aramızda zaten…
Evi de sürekli erkekler arıyor. Galiba kızım elden gidiyor…
Kızı :
Her dediğime alınıyor, beni bir türlü anlamıyor…
Hele geçen gün giydiğim mini eteğe karışmasına ne demeli..?
Evden ayrılıp, kendi hayatımı kurmalıyım…
Çocuk muamelesi görmekten bıktım artık!…
25 yaşında
Baba :
Bir gün bunun olacağını biliyordum…
İşte evleniyor…
Zaten aramız eskisi gibi değildi…
Şimdi bir de kocası var…
Prensesim beni terkediyor…
Kızı :
Böyle bir günde bile o mutsuz ifadeyi takınmasının ne lüzumu var ki..?
Biliyorum, onu bir türlü içine sindiremedi. Bu yüzden yapıyor…
Kendi hayalindeki damat degil ya!…
Sanki birlikte yaşayacak olan o…
30 yaşında
Baba :
Çok az görüşüyoruz. Daha sık biraraya gelsek ne iyi olur…
Hem torunlarımı da özlüyorum…
Kendi arkadaş çevrelerinden fırsat bulup da bize gelemiyorlar ki…
Kızı :
Babamları da çok ihmal ediyorum galiba…
Yine telefonda çok üzgün geldi sesi…
Haftasonu onlara süpriz yapmak en iyisi…
40 yaşında
Baba :
Kızım, benim entellektüel düzeyimi yeterli bulmuyor…
Ona göre çağın gerisinde düşünüyormuşum…
Oysa küçükken derslerine hep ben yardım ederdim…
Anlayamadığı bütün problemleri bana sorardı…
Şimdi beni beğenmiyor…
Bir daha onunla asla politik tartışmalara girmeyecegim…
Kızı :
Babam giderek daha da çocuk gibi davranıyor…
Sürekli bir şeylerden yakınıyor…
Gerçi son zamanlarda sağlığı da iyi değil ama…
Ya ona bir şey olursa..?
Zaten hiçbir zaman dilediği gibi bir evlat da olamadım…
45 yaşında
Baba :
Kızımın mutlu bir yuvası olması ne güzel…
Gözüm arkada gitmeyecegim. Her şeyi kendi başardı…
Onunla gurur duyuyorum…
Kızı :
Babam için çok endişeleniyorum. Onu kaybetmeye hazır değilim…
İlaçlarını da hep ihmal ediyor zaten…
Allah’ım onu benden alma!
50 yaşında
Baba :
Dünyada mutlu kal kızım !…
Kızı :
Seni çok özleyecegim ve arayacağım babacığım…
Şimdi ben kime danışacağım, kim yardım edecek bana..?
Ne olur gittiğin yerde çok mutlu ol…
Ve hep yanımda olduğunu hissettir,
Ne bileyim ben, arada sırada işaretler yolla mesela…
Ah babacığım! Sensiz nasıl yaşayacağım..?
55 yaşında
Kadın :
Sen gideli, seni daha iyi anlıyorum babacığım…
Keşke seni hiç üzmeseydim demeyeceğim,
Çünkü “keşke”lerin hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini biliyorum….
Yine de beni duyuyorsan, lütfen seni
üzdüğüm her gün için çok ama çok pişman olduğumu bil olur mu..?
Bu satırları okurken “off!” diyip, aslında hepimizin hayatında yaşadığı, gördüğü ya da bildiği şeyleri hatırlattım size değil mi? Şimdi daha iyi bir alıntıya geçiyorum. VE Ann Landers’in yazdığı bir başka “farkına varmak!” ile ilgili yazıya değiniyorum.
4 yaş: Babam herşeyi bilir.
5 yaş: Babam çok şeyi biliyor.
6 yaş: Benim babam, senin babandan daha çok şey biliyor.
8 yaş: Babam galiba bazı şeyleri biliyor.
10 yaş: Babamın gençliğinde, herşey çok farklıymış.
12 yaş: Aslında, babam bu konuda hiçbir şey bilmiyor.
14 yaş: Babama kulak asma! O, artık çağ dışı.
21 yaş: Babammı? Aman tanrım! O, hiçbir şeyden anlamaz.
25 yaş: Babam bu konuda azda olsa bir şeyler biliyor. Ama o yaştaki insanın bu konuda bir şeyler bilmesi normal zaten.
30 yaş: Bu konuda babamın fikrini alsak iyi olur. O kadar deneyimli ki.
35 yaş: Babama sormadan hiçbir şey yapmasam iyi olacak.
40 yaş: Acaba babam bu konunun nasıl üstesinden gelirdi? Ne kadar akıllı ve deneyimli bir insandı.
50 yaş: Babamın yanımda olması ve bu konu hakkında fikir vermesini çok isterdim. Onun ne kadar akıllı olduğunu hiç takdir etmemiştim. Oysa ondan çok şey öğrenebilirdim. Meğer babam herşeyi biliyormuş..
Belki hayatımızın en önemli şeyiyle –ailemizle– örnekledim “elimizdekini” Şu dakika, yüreğinizin içi sızladı belki ama bu “sonuncusu!” olsun ve son defa kaybedin değerli olan her şeyinizi…
Sevgiler.
Yazan : Özgür ŞAHİN
kendinigelistir.com
herhalde bu doganin bir kanunu olsa gerek sevdiklerinin degerini kaybedince farkina varilmasi…
cok guzel bir yaziydi ellerinize saglik…
Çok doğru bir yazı. Hep gidince anlıyoruz herşeyi…
ah babacığım zaman geçtikçe sana benziyorum aslında…ve bunu daha önceden farkedemiyorum-(
İnsanların kanının kaynadığı, kendini dünyanın merkezi sandığı dönemler vardırya işte o zamanlarda insan ailesinden uzaklaşıyor,kendini farklı hissetme,farklı görme arayışı içerisinde oluyor.Fakat bu dönemi atlatıpta insan kendine geldiği zaman etrafındaki güzelliklerin, onu ne olursa olsun çıkarsız, karşılıksız sevecek olan ailesinin olduğunun farkına varıyor.Umarım hiç kimse için bu farkına varış geç kalınmışlık yaratmaz.
Çok duygulu,boğazımın düğümlenmesine neden olan düşündürücü bir yazıydı.Paylaşımınız için teşekkürler…
Bu bir kısır döngü aslında…!Hep oldu ve hep olucak belkide..Her insan, yaşamının belli dönemlerinde hiç kimsenin hayatına müdahale etmesini istemiyor.Bu insanlar, ona yaşam veren insanlar olsa dahi..İyiyi ve kötüyü yaşayarak öğrenme isteği..Sonuçları acı da olsa!
evet biz insanlar nankörüz
İnsan ileriyi göremediği için kaybetmeden elindekinin kıymetini bilmiyor.Sonrası malum keşke ile başlayan cümleler dolanıyor ağzımıza ve tarif edilmez pişmanlık, hüzün kaplıyor içimizi.Keşke dememek için duygularımızı iyi tanımalı maddi manevi bizim hayatımızda olan herşeye yüklediğimiz değeri iyi değerlendirmeli ve ona göre kıymetlendirmeli, davranışlarımızı bu doğrultuda yönlendirmeliyiz.
her ne kadar baba olsalarda bazen gerçekten biz çocuklara anlayışla davranmaları lazım eğe içinizde babaya krşı hiç bişey kalmadıysa bütün yazılar nafil ama çok güzel bir yazı elinize sağlık
Bu konuda babalara büyük görev düşmektedir.Kendi çocukluklarını göz önünde bulundurarak hiç birşey den haberi olmayan çocuklarının isteklerini en iyi şekil de yerine getirmeleri gerekir.Bunu sağladıktan sonra en küçük sorunla bile karşılaşılacağını düşünmüyorum.
Yazı çok güzel ve çok doğru.özellikle aile içinden birinin anlatılması ve bunun bir baba kız konuşması ile örneklenmesi yazıya dahada bir anlayış açısı katmış.gerçekten çok doğru bir yazı.paylaşım için teşekkürler.
otto
ya cok duygulandim su an agliyorum
cok dogru bir yazi
tesekürler
Serkan Bey,
Eldeyken değerini bilmek birçok farkındalığın daha üzerinde..
Yorumunuz için teşekkürler.
Yurtdışına gitmeden önce aman ne olacak kardeşim ne özleyeceğim diye ailemi deyip şuanda 9 ay oldu görmedim. Gitmeme 12 gün var. Hasta oldum şuan yatakta ateşli bir şekilde başımda bez var ve yalnızım insanın yalnız olması ve ailesinin yanında olmaması ne kötü babamın küfür etmesini annemin kızmasını özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi kardeşlerim abi sen gitsende kurtulsak demesini bile özledim. Yazı için teşekkürler