Şanssızım diyen birinin şansının hiç gülmediğini fark etmişsinizdir. Kendi kendime bir an şöyle düşünüyorum: Şanssız olan kişi kendi etrafında adeta camdan bir kalkan örüyor ve bu kalkan o kişinin dış dünya ile olan iletişimini koparıyor. Aynı şekilde gelebilecek pozitif enerjiler de o kalkana çarpıyor ve geri dönüyor.
Her nasılsa şanssızlık denen musibet yakamıza yapışıp uzun bir süre bırakmayabiliyor. Hatta insanlar şanssızlıklarını alt etmek için birçok yöntem geliştirmişler. Kurşun döktürmeler, loto kuponları, at yarışları, piyango biletleri… Ne kadarının işe yarayıp yaramadığı ayrı bir tartışma konusu. Aklıma benim bulduğum komik bir çözüm geliyor bu konuları düşünürken. Bu gibi durumlarda biraz beklemek gerekiyor sanırım. Hani şanssızlığın bizi bir yerlerde unutup yakamızı bırakması için en azından. Kendimizi unutturduktan sonra da yeniden başlayıp şansımızın dönmesini sağlayabiliriz belki.
Hal böyleyken sorunun çözümünün aslında daha kolay olabileceğini düşünüyorum. Kafama şöyle bir soru takılıyor. İnsan hislerini yönlendirebilir mi acaba? Diyorum ki belki de hissedişlerimizde gizlidir sorunun çözümü. Kendimizi şanslı hissedersek şanslı, şanssız hissedersek şanssız bir insanızdır. Kendimizi nasıl nitelendiriyorsak biz o değil miyiz? Bu konuyla ilgili bir olayı sizlerle paylaşmak isterim. Olaylar her zaman bu örnekte olduğu gibi gelişmez biliyorum; fakat bir taraftan da doğruluk payının yüksek olduğunu düşünüyorum. Olaya kendi yorumumu da kattığımı söylemeliyim.
Şansınızı Şansa Bırakmayın
Şans ve şanssızlık durumlarını araştırmak için bir deney yapılır. Bir grup insan bir salonda toplanıp hepsine aynı gazete verilir. Şanssız olduğunu düşünenler zaten şanssız olduklarından gazeteyi şöyle bir göz ucuyla süzerler. Çok da okumaya değer şeyler bulamazlar aslında. Zaten okusalar da ellerine bir şey geçmeyeceğini çok iyi bildiklerinden dikkatli incelemezler. Şanslı olduklarını düşünenler aynı gazeteyi çok daha dikkatli okurlar. İşlerine yarayabileceğini düşündükleri her türlü bilgiyi okurlar. Gazeteyi incelerken şanssızların göremediği o küçük başlıkta şu yazıyı görürler: “Bu başlığı gösterip yetkiliden 100 dolarınızı alabilirsiniz.”
Şimdi yukarıdaki olayı neyle açıklarsınız? Cevaplara bakalım… Şanslılar şanslı oldukları için o yazıyı görmüşlerdir, şanslılardan şanssızlara sıra gelmemiş olabilir, şanssızların şanssızlıktan dikkatleri dağılmıştır… İşin ilginci, şanslılar paralarını alırken, şanssızlar halen şanssızlıklarından dem vurmaya devam ediyorlardı.
Şans faktörünü göz ardı etmemek lazım diyenleriniz olacaktır biliyorum. Şans faktörü elbette göz ardı edilmemeli ama yüzdesinin düşük olduğunu da söylemem gerekiyor. Şans faktörünün oranı bana göre olsa olsa yüzde 10-15’ler civarındadır. Hani armut dibine düşer misali. Sanatçı anne-babaların çocuklarının sanatçı olması gibi… Fakat anne-babası sanatçı olmayan çocuklara haksızlık olmaz mı bu durumu sadece bu şekilde açıklamak?
Eğer bir şeylerin değişmesini istiyorsanız şansınızın dönmesini beklememelisiniz. Siz şansınızın dönmesini beklerken fırsatlar ayağınıza gelse bile fark etmeden belki de onların üzerine basıp geçeceksiniz. Şanslarının dönmesini bekleyen onlarca insan tanıyorum. Çok azının şansları döndü belki ama büyük bir kısmı da hayatlarını, köşeyi dönecekleri günü bekleyerek geçirdiler. Eğer şanslı olmak istiyorsanız bunu sadece şansa bırakmayın, şansa biraz da siz yardım edin ki şansınızın da şansı açılsın değil mi?
Yazar : Ayhan YILMAZ
Elinize saglik..
:) Çok güzel-di.
Kesinlikle size katılıyorum.emeğinize sağlık.teşekkürler
Gerçekten okunulması gereken bir yazydı bizleri motive ettiğine inanıyorm ve çok teşekkür ediyorm sağolun..=))
elinize sağlık.harika bi yazı olmuş.öylesine motive oldum ki bi kenara not etmeyi düşünüyorum bu yazıyı:)
hiç alakası yok bence.Şans faktörünün %10 %15 olduğu konusunda acıkca söyleyebilrimiki yanılıyorsunuz.şöyle düşünün.Tavla oynuyorsunuz ve karsınızdaki kişiler hep farklı olmasına rağmen her el 6 7 cift atarken siz 1.bu sadece bir örnek.şans faktörünün hayatımızdaki yeri en az %30 dur bana kalırsa