Neleri elimizin tersi ile itip, neleri itmediğimizi ve bunları yaparken adına “dogmatizm” dediğimizin farkında mıyız? Çok bilimseliz ya. Mutlaka deneyerek bir sonuç çıkarmalıyız. Bizlere hep kötü bir şeymiş gibi öğretildi dogmatizm. A priori yani deneye dayanmayan bilgi dogmadır. Bu da skolastik düşüncedir vs. Elbette içinde bulunduğumuz çağda deneyeceğiz, doğrudan inanmayacağız, doğruluğunu sınayacağız; ama her zaman böyle midir? Kadim bilgiye bazen inanmak gerekmez mi?
Kızım yeni doğduğunda şimdi aramızda olmayan babaannem, köy bilgesi, aydın insan, evimizdeydi. Kızım ağladığında bize onu ağlatmamamızı, hemen teselli etmemizi, eğer ağlamaya alışırsa her zaman ağlayacağını söyledi. Biz eşimle buna ne kadar kulak verdik bilemiyorum; ama gerçekten de kızım öyle bir alıştı ki ağlamaya, tüm bebekliği ağlayarak geçti denilebilir. Yıllar sonra çocukların sözsüz iletişim becerileri ile ilgilenmeye başladığımda bir kitap elime geçti.
Dr. David Lewis’in “The Body Language of Children” (Çocukların Beden Dili) adlı kitabıydı bu. Dr. Lewis aynen şunları söylüyordu kitabında: “Çocukları ağlamaya alıştırmayın. Ağlamaya başladığı anda kucaklayarak teselli edin ve ağlamasına neden olan şeyi ortadan kaldırın. Çocuk bir kez ağlamasının ona getiri sağladığını anlarsa, bu kalıcı bir alışkanlık haline gelir ve bundan sonra en ufak şeyde ağlamaya başlar.” Evet, babaannemin kendiliğinden söylediği yargıyı tekrardan öğrenebilmek için ben, Amerika’dan sipariş ederek ve bir sürü para vererek kitap satın almak zorunda kalmıştım. Oysa kadim bilgi de aynısını söylüyordu.
Âşık Veysel Şatıroğlu, bizim gözleri görmeyen ama gönül telimizi titreten ozanımızın şu türküsünü bilmeyen var mı acaba:
“Güzelliğin on par’etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa”.
Okunduğu gibi tek başına anlamsızdır güzellik. Yani, sevgilinin güzelliğinin tek başına anlamsız olduğunu ve ona anlam katanın âşığın maşuka duyduğu derin aşkın olduğunu söylüyor. Yani gülün o çirkin, kara kuru bülbüle olan aşkının, bülbülü güzelleştirdiğini söylüyor bir anlamda. Ne kadar doğru, öyle değil mi?
İşte bu türküden hareketle olmasa da, bu düşünceden hareketle bir araştırma (güzellik le ilgili) yapılmış Amerika’da. Araştırmanın konusu, “Müstakbel bir romantik eş ile sosyal etkileşimin etkisinin onu fiziksel olarak daha çekici görmemizi sağlayıp sağlamayacağı.” Üç tane araştırmacının ortak imzası ile 2002 yılında çıkmış bir araştırma bu. İnsanların ileride eş ya da sevgili olabilecekleri kişilerle olan etkileşimlerinin cinsel çekiciliğe etkisi incelenmiş. Ciddi bir araştırma. 14 erkek ve 15 kadınla yaptıkları görüşmelerden elde ettikleri analizleri yayımlamışlar. Araştırma sonuçları, müstakbel partnerinden fiziksel olarak ilk görüşte hoşlanmayan insanların, eğer bir şekilde görüşmeye devam ederlerse, bu etkileşimin olumlu devam etmesi halinde, ilişkinin devamında düşüncelerinin değiştiğini ortaya koymuş. Bir başka deyişle, sohbet ilerledikçe insanlar birbirlerinin gözüne daha güzel görünmeye başlamışlar. Bahse konu etkileşimlerin çoğu ya evlilikle sonuçlanmış ya da uzun süre devam eden gönül ilişkileri olmuş. Sonuçta çiftlerin ilişkilerindeki derinlik, onların gördüklerini değerlendirmelerine bile etki etmiş.
Hepimiz şahit olmuşuzdur. Adam ve kadın birbirlerini çılgınca severler ve gözleri birbirlerinden başka kimseyi görmez. Daha sonra araya bir şeyler girer, kalpler kırılır. Dünya güzelini gözle görmek istemez, ruh kirlenince, aşk büyüsünü kaybedince güzellik de gelip geçiverir insanın gönlünden. Nice araştırmalar yapsan, en bilimsel makaleleri yazsan sonuç değişmez. Tüm yollar bizi bir kez daha Veysel’e çıkarır:
“Güzelliğin on par’etmez,
Şu bendeki aşk olmasa…”
Yazan : Emrah Akçay / İzgören Akademi
Babaannene katılıyorum, bir kesim olaylara farklı bakıyor ve işin bana kötü gelen yanıda şu; eğer gidişatta bir sorunlar meydana gelmişse çocuklara iyi imkanlar yaratıldığı için onların hayatın içinde olmalarına engel olmuş anlayışı doğuyor. şte her istediği yapıldı çocuk şımardı felan… Asıl bu düşünce cahilliğin ta kendisidir. Bu kesim değerlendirme yapmaktan aciz zavallı yaratıklar gibi geliyor bana….sert bir dil ile ifade ettim başka açıklaması yok çünkü.
Gerekli eğitim verilirde çocuğun kendini geliştirmesi sağlanırsa zaten hayatın içinde demektir.
Yetiştiği ortamdaki büyüklerinin karakter ve kişilikleri ister istemez onunla eşdeğer gidecektir. Eğer kendini yetiştirmeyi başarırsa ailede ki ona ters gelen veya gerçekten yanlış olan birşeylerden kendini soyutlasa da mutlaka yaşamına etki edecektir.
Sonuç olarak evet Emrah Akçay :)…
“Güzelliğin on par’etmez,
Şu bendeki aşk olmasa…”
Tek başına güzel olmuşsun ne farkeder birader! Adam olmak lazım önce.
Güzelliğin altı dolması lazım. Altı olmayan bi’şeyin olmasının ne anlamı var ki?
Güzellik başlı başına olmalı. Ama tek başına değil.