Spot: Zeka ve muhakeme becerileri sadece kalıtsal değildir. Karşılaştığımız olaylar, edindiğimiz tecrübeler, okuduğumuz kitaplar, gittiğimiz yerlerle gelişir. Bazıları tecrübe edinmeyi üniversite sonrasına bırakırken, bazıları ilkokuldan tecrübe edinmeye başlar.
Likemind İstanbul toplantısına giderken ekip arkadaşım Esra Nur Erbil soruyor: “İyi bir yönetici nasıl yetişir?” Cevabı kendisi veriyor: “Sadece kitap okuyarak bu iş olmasa gerek. Execution (yürütme) isimli kitabı okuduğumda yazarların iş yaşamında büyük bir tecrübe birikiminin sonucu olarak yönetici olduklarını düşünüyorum. Bu iş tek başına işletme kitaplarıyla olmuyor; sindirmek için yaşamak gerek.” Ben de Esra’nın düşüncelerini onaylıyorum. Kendisine dünya çapında bir yönetim danışmanı ve düşünürü olan Peter Drucker’ın yaşam öyküsünü anlatıyorum. Bu öykünün içinde sıra dışı tarafından tecrübe ve birikim var. Peter Drucker 20’li yaşlarında Almanya’da bir-iki yıl bir tekstil kuruluşunda çalışıyor. Sonra bir gazetede birkaç yıl editörlük yapıyor. Daha sonra İngiltere’de bir finans kuruluşunda çalışıyor. Ardından da Amerika’ya üniversitede hocalık yapmaya gidiyor. Buraya kadar görünürde büyük bir tecrübe yok. Ama Peter Drucker’ın yönetim konusunda otoritelerin otoritesi olduğu konusunda bir fikir birliği var. Bu nasıl oluyor?
Türkiye’de sayısız insan, bir insanın yetiştiği yeri üniversite sansa da, büyük insanlar büyük tecrübelerin içinde yetişiyorlar. Peter Drucker’ın babası aristokrat bir bürokrat; Viyana’daki evinde Peter çocukken her pazar farklı meslek gruplarının katıldığı yemekler veriyor. Bir pazar doktorlar, bir pazar müzisyenler, bir pazar matematikçiler geliyor. Bu yemeklerin her biri küçük Drucker için tıp dersi, matematik dersi ya da müzik dersi gibi geçiyor. Peter Drucker Almanya’da kaldığı dönemde tüm sanat etkinliklerine katılırken bir taraftan da kütüphanedeki tüm kitapları bitirmekle meşgul. Çalıştığı gazetenin editöründen deyim yerindeyse bir konuyu incelemeyi araştırmayı öğreniyor. Amerika’da çalıştığı ilk üniversitede ise Amerika’nın sonradan en önemli entelektüelleri sayılacak insanlarla çalışıyor. Bu arada kendisinin sıra dışı bir girişimi var. General Motors şirketinin genel müdürüne “şirketinizi incelemek istiyorum” diye bir mektup yazıyor ve talebinin onaylanmasıyla o dönemde dünyanın en modern yönetim tekniklerinin uygulandığı şirketinin tüm bilgi birikimine de sahip oluyor.
Drucker’ın öyküsü içinde farklı tecrübelerle pişen bilgi var. Yarının yöneticileri, bugünün çocuklarıdır. Anne-babalarsa çocuklarını tiyatroya değil, dershaneye gönderiyor; çocuklar kitap okuyacaklarına televizyon seyrediyor. Çalışma yaşamının ilkokuldan hemen sonra değil, üniversiteden sonra başladığını düşünüyorlar. Bu şekilde yetişen çocukların önemli bir kısmı kültürsüz, özgüveni düşük, toplum veya iş dünyasında nasıl davranacağını bilmeyen, sosyal becerileri gelişmemiş bireyler oluyorlar.
İyi bir yönetici çocukluktan yetişir. Yöneticiler nereden çıkacak? Şehir kültürü almış (müzeleri gezmiş, opera-bale, tiyatroya ve maça defalarca gitmiş), çok sayıda çok değişik konularda (temel kitaplar ve klasikler başta olmak üzere) kitaplar okumuş; İngilizce, yüzme, gitar, satranç, basketbol vb. gibi kurslara (özel ya da belediyelerin sağladığı bedava kurslar) gitmiş; bu kurslarla hem değişik konularda yetenek kazanmış; hem de hem kurs öğretmenleriyle hem de kurs arkadaşlarıyla sosyal becerilerini geliştirmiş; okul sonrasında ve yaz aylarında çalışmış ve iş disiplini kazanmış; küçük bir girişim yaptıysa müşteri memnuniyeti ve müşteri odaklılık konusunda doğrudan bilgi edinmiş; yurt içinde ve mümkünse yurt dışında değişik şehirlere seyahat etmiş ve bir yolculuk kültürü kazanmış ve üniversiteye doğal bir süreçle girmiş çocukların arasından yöneticiler çıkacak. Bu şekilde yetişmiş çocuklar üniversiteye gittiklerinde kitapları okumuyor; anlıyor; iş hayatında içinden geçtikleri projelerle tecrübelerini pekiştiriyorlar.
Yazan : Melih ARAT
çok güzel bir örnek peter, ülkemizde genelde tüm ailelerde üniversiteyi kazanamayan çocuklarına oku işte sülalemizden bir okumuş çıksın sanki o çocuk sülaleye bakmakla yükümlü olucak yada üniversite okumayan çocuk hiç bir işte başarıyı yakalıyamıyacak. ailemiz ilk etapta destek yerinee köstek oluyor,okumadında işde bulman çok zor elinde bir diploman yok, kaldıki türkiye’de üniversiteyi bitirenlerin son zamanlarda söyledikleri cümle şu ” üniversiteyi bitirdim bende işsizler kervanına katıldım ” ben işsizlik olduguna inanmıyorum. çünkü üniversiteyi bitirenler (çevremdeki örneklerden) genelde masa başı iş hayaliyle başvurdukları için ve ön plana başarıyı değil,işletmenin verdiği ücreti çıkararak bir seçim yapıyorlar.burda da yine iş aile içinde bitiyor ama şuda bir gerçektirki her zaman aile çocugu eğitmez bazı durumlarda çocukda aileye bişeyler kazandırabilir.. böyle bir makaleyi bizimle paylaştıgınız için teşekkür ederim.
Ben henüz össye girmedim ama gireceğim. ne yapıcağımı tasarladım biraz korkum olsa da, önümde 2 senem var öss için. bu seneyi değerlendirmezsem önmzdeki iki sene ne dans edebileceğim ne resim çizebileceğim, ama ben hayatın fen ve matematikten ibaret olduğunu düşünmüyorum. harun bey yazınıza katılıyorum, elimden hayatımı alıyorlar üstelik göstermeseler bile üzerimde bir baskı var. sanatın hiç birine zamanım yok, elimden hayatımı alıyor öss. babam ise 2 sene sana hayat güvenceni verecek diyor ama ben bir daha asla 16 17 yaşında olmayacağım, malesef bunun farkında değil, para zamanı geri aldırmıyor.
Dediklerinize katılıyorum. ama ben bu aileleri hiç ama hiç anlamıyorum çocoğun okuldan başka hiç bir sosyal faaliyeti yok. ders ders ders ders başka bi şey yok ….. bu konuda aileler bilinçlendirilmeli.
çok güzel konular bu konudan yola cıkarak bakıyorum geriye benimde cok ekisiğim varmış nedeni de ailemden kaynaklanıyor ben her zaman çabalamaya devam etmekteyim teşekkürler paylaşım için.
iyi insan olmak ayrı iyi bir yönetici olmak ayrı herkes yönetici olamıyor maalesef bana göre adaletli ve insan ayrımı yapmaması da gerekiyor bir yönetici tanıdım işi gücü bırakıp kendini psikolog sanıp ben sizin ablanızın deyip akşama kadar milletin derdini dinlerdi iş güç umurunda değildi sonrada beğendi dertler kiminse onları ayırır onlara ayrı muamele ederdi:D
Elif hanım ben size katılmıyorum.İyi bir insan kişi zaten işini disiplinli takibinde yapan biridir.İs hayatında herkes başarılı olabilir.Nasıl başarılı olabilecekler derseniz İşini patronu başındaymış gibi yaparak Yani işini tam yaparak.Patronu başında yokken ”lak lak” ederek değil. Benim düşüncem budur herkes bir düşünsün vede Şu sözü hatırlatmak istiyorum
” Başarı yolu herkese açıktır ” Kadir Has
hakan bey hangi konuda katılmıyorsunuz bahsettiğim kurumdu sorumluluk sahibi birisi değildi sürekli insan ayrımı yapan bir yöneticiydi kadın kadını yönetemiyor genelde kıskanç oluyorlar