Perakende sektöründe orta kademe yönetici olarak çalıştığını ifade eden bir okurum, direktörünün işkencelerinden bıktığını anlatan bir e-mail göndermiş.“Artık dayanamıyorum, hepimize sürekli bağırıyor, küfür ediyor, korku ortamı yaratıyor… Bana ya nasıl başa çıkacağımı anlatın ya da ondan kurtulmama yardım edin” diye de eklemiş. Öncelikle izin almadığım için -ki vermeyeceğinden de eminim (kimliğini açık etmek bu planlarını sekteye uğratabilir malum)- ismini ve şirketini açıklamıyorum elbet ama bu acı içindeki beyefendi, bana hak ettiğimden fazla değer atfetmiş.
Yöneticisinden kurtulması için yapmak istediği hin planı oluşturma/koordine etme gücüne (ve de maalesef motivasyonuna) sahip değilim. Ama yakarışlarını duyduğumu söylemeliyim. Bir de e-mail’inde dikkatimi çeken bir ifade var… Direktörü için diyor ki “Aslında anormal düzeyde zeki ve yetenekli, şeytana pabucunu ters giydirecek kadar iş bitirici ve başarılı… Ama bir o kadar da feci bir insan ve yönetici. Bu yüzden de bir yanıyla şirket için müthiş başarılı işler yaparken öte yandan da insanları kaçırıyor, diğer departmanlara kötü davranarak işleri kilitliyor. Bu yüzden de yararı kadar zararı oluyor şirkete. Üstelik de kendisini ‘değeri henüz anlaşılamamış bir Steve Jobs’ sanıyor!” İşin içine Steve Jobs girince, orada bir durmak lazım… Yüksek performanslı ve yetenekli olup da ekibiyle, iş arkadaşlarıyla, müşterilerle, yönetimle, iş ortaklarıyla ilişkilerinde başarısız olan yöneticiler için ‘Steve Jobs benzetmesi’nin (ya da buna sığınma durumunun) dikkat çekici oranda yükselişte olduğunu düşünüyorum.
Gerçekten de ölümünün ardından iyice ortaya döküldü ki Jobs, aşırı derecede özgüvenli, konu her ne olursa olsun (bilgisayar, hisse senedi ve hatta pankreas kanseri tedavisi) kendi koydukları dışında kural tanımayan, laf dinlemeyen ve oldukça zorba bir yöneticiymiş.İlginçtir ki onu ‘korkunç bir insan’ ve ‘muhteşem bir CEO’ yapan özellikler kümesi, neredeyse bire bir aynı. Yani nasıl oluyor da kural tanımaz, sıradan ve kabul görmüş her şeyi ret eden, sorgulayan, değiştiren, dönüştüren tutumu onu hem dayanılmaz hem de son derece inovatif yapabiliyor? Ve belki de bundan daha önemlisi, bu ilginç tezatı barındıran yani kırıp dökecek kadar aşırı özgüvenli yöneticiler daha mı yaratıcı ve başarılı oluyorlar aynı zamanda? Bir tür Steve Jobs türü liderlik modelinin yükselişini ya da henüz ortaya çıkmamış Jobs’ların iş dünyasının modern yönetim felsefesi dehlizlerinde kaybolup gittiğini, değerlerinin anlaşılamadığını söyleyebilir miyiz? Peşinen söyleyeyim ki bu sorulara cevabım hayır…
10 yılı aşan bir süre boyunca durgunluğun esiri haline gelmiş bir şirketi baştan yaratıp dönüştürdüğü, arkasında dev bir başarı ve müthiş bir miras bıraktığı kesin. Ama zorbalığı, saldırganlığı, başkalarının başarılarını ve fikirlerini üstlendiği, takıntılı derecede kontrolcü olduğu, çalışanlara hatta yönetim kurulu üyelerine bile bağırıp çağıracak kadar kendini kaybettiği, kamuoyu önünde fikirleri paramparça ettiği, aşırı kibirli olduğu da öyle… Sanırım başarıları ve karizması; kötü özelliklerini ‘kabul edilir’ ya da ‘katlanılır’ kıldığı için ve belki de erken ölmesi (uzun yaşasaydı ona karşı tahammülün neye dönüşeceğini ve bunun kariyerine etkisini hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz) sebebiyle Jobs, ilginç -hatta kötü- bir örnek olmaya devam edecek. “Kötü” diyorum çünkü yanlış davranış ve tutumlarla doğru iş sonuçlarına ulaşmış olması onu böyle yapıyor bence. Ve olduğundan daha büyük potansiyele sahip olduğunu zanneden pek çok yönetici için bir Nirvana oluşturuyor. Bu yüzden de çöplüğünde kendini bir tür Steve Jobs modeli olarak algılayanlar; zorbalıkları, ukalalılıkları, sınır ve kural tanımazlıkları, terbiyesizlikleri başarı ve iyi rakamsal sonuçlara süslendiği takdirde ‘gülün dikeni’ muamelesi görsün isteyebiliyor. Hatta bu tip bir kayırılma tutumunu, hak görüp ve açıkça talep bile edebiliyorlar.
Oysa araştırmalar, iyi liderlerin ortak özelliklerini bize şöyle veriyor:
Takipçilerinin gelişimine destek olmak, onları özgüvenli kılmak için çaba sarf etmek, herkese saygıyla yaklaşmak… Üstelik bunlar, sürdürülebilir ve tekrar edilebilir bir başarıyı garantileyen yaklaşımlar. Yine araştırmalar sayesinde görüyoruz ki genelde Jobs türü, risk alan, aşırı özgüvenli, insanları kırıp döken liderler pek çok yanlış iş kararına imza atıyor. Kötü sonuçlanan birleşme ve satın almalara karar veriyor, kimseyi dinlemiyor, itirazları ya da farklı fikirleri ‘ezilmesi gereken hedefler’ olarak gördükleri için de sonuçta şirketlerinin hisse performanslarını vs. düşürüyorlar (Bakınız Ulrike Malmendier ve Geoffrey Tate’in 2007 tarihli araştırması).
Bana göre Jobs modeli liderlik, yönetim alanının kabusu olarak literatürdeki yerini aldı. Yani feci kişilik özelliklerinin devleşmiş başarılarla görmezden gelinmesi ya da bir tür Stockholm Sendromu etkisi yaratarak öykünme hissi yaratması durumu. Oysa istatistikteki ‘istisnalar kaideyi bozmaz’ kuralının burada da geçerli olması gerektiğini düşünüyorum. Jobs her şeyiyle nev-i şahsına münhasır bir örnek olduğu için kural oluşturamaz. Bu tezim için birincil kanıtım da şu: Sadece Türk iş dünyasında kendini henüz ortaya çıkmamış ya da değeri anlaşılmamış bir Steve Jobs olduğunu düşünen insan sayısına bakmak gerekiyor önce… Tahmini bir rakamla yola çıkıp aynı sanrı içinde olan insan sayısının dünyada ne kadar olduğunu öngörürseniz, tek bir jenerasyona bu kadar dehanın denk gelme ihtimalinin ne kadar düşük olacağı da anlaşılacaktır sanırım…
Yazan : Burçak Güven / İş’te İnsan
Bir Türk’ün neye bedel olduğu değil önemli olan, Türk tarafında kendisini deha ilan eden birilerinin maceraperestliği :((