Saldırı havasında olsa da, haksız gibi görünse de aldığımız eleştirilerde büyük bir olasılıkla gerçeklik payı vardır. Birçoğumuz davranışlarımızın tamamını olmasa bile bir kısmını inkâr etme eğilimindeyiz. Ancak kuruluşlar gibi kişiler de güçsüz yanlarını fark ederek büyüyebilir ve gelişebilirler.
Çocukken, anne-babalarımızdan, komşulardan, arkadaşlarımızdan ve öğretmenlerimizden sürekli olarak bizi eleştiren sözler duyardık. Çocuklar bu dünyada işlerin nasıl yürüdüğü konusunda sürekli olarak çelişkiye düşer, sorun yaşarlar. Gerçekte başı hiç derde girmeyen bir çocuk dünyayı keşfetmeye çok da meraklı değil demektir. Kimse bir şey söylemezse restoranda avaz avaz bağırmanın doğru bir davranış olmadığını nasıl bilebilirler?
Neyse ki çocukların çoğu, yetişkinlerden gelen uyarıları kişisel olarak almazlar. İşlerin nasıl yürüdüğünü bilmediklerini ve “büyüklerin” bunu kendilerine öğretmesi (nazik ve bilgi verici bir tarzda olacağı umulur) gerektiğini anlamış gibidirler. Önemli olan nokta, çocukların sürekli olarak kendilerini geliştirmeye çalışmalarıdır. Yetişkinler ise eleştirileri kabul etmekte zorlanırlar.
Elbette hem çocuklar hem de yetişkinler için geribildirimin nasıl geldiği çok önemlidir. Eleştirinin yada şikayetin biçimi ve tonu sıcak ve destekleyici olduğunda bunu kabul etmek kolaydır. Ama karşı taraf sürekli olarak eleştirici, aşağılayıcı davranıyor ve deyim yerindeyse dırdır ediyorsa, çocuklarda dinlemekten vazgeçeceklerdir. Bu durumu yaşayan evli çiftlerde, böyle davranan eşin dedikleri ne ölçüde doğru olursa olsun karşı taraf kulaklarını tıkayacaktır.
[highlight]Başkalarının bizi eleştirme yada şikayette bulunma biçimini kontrol edemeyiz. Ama bunlara karşı kendi tepkilerimizi kontrol edebiliriz.[/highlight]
Dr. Janelle Barlow & Claus Moller’in “A Complaint is a gift” adlı kitabında alıntı yapılmıştır.
Yazan : Ebru Ersezen Kuşçu / Nar Eğitim