İster güzel, ister çirkin; ister zengin ister fakir olsun mükemmel erkek ve kadını bekleyen insanların çağındayız. Birçoğu başarıyı yakalamış iyi donanımlı insanlar. Ancak özel hayatlarında bir türlü aradıklarını bulamadıkları için mutsuzlar. Mükemmel ilişkiyi aramamız belki de çocukluğumuzda hepimizin dinleyerek büyüdüğü mutlu sonla biten masal kahramanlarının belleğimizdeki keyifli imgelemlerinde yatmaktadır. Erich Fromm “sevmek ve sevilmek bir sanat mıdır? Öyleyse eğer bilgi ve çabaya gereksinimi vardır… Yoksa kaderin bir lütfu mudur?” derken ünlü Alman filozof Schophenhauer kadar olmasa da biraz karamsar bir tablo çizmektedir. Sanırım onun bu söylemi, daha çok ikinci önermeye inanan ve umarsızca romantik aşkı arayan tembel öğrencilerini uyandırma çabası gibi görünmektedir. Çoğumuz hem çok sevmek, hem çok sevilmek gibi duygularımızın en haz verici olanını yaşamak isterken, mutlu cinsellikler ve tabiî ki mutlu çocuklara sahip bir aile özlemi içindeyiz. Bize güven verecek, toplumsal kimliğimizi ve toplumun onayını almanın rahatlığı içinde içimizdeki beni yaşatacağımız sığınaksal sevgi limanları arayışındayız.
Gerçekten de neden aradığımızı bulamıyoruz? Bunun nedenlerini kendimizde ve sosyal değişimde aramalıyız. Freud’un üzerinde önemle durduğu, insanın doğası gereği sahip olduğu dürtülerden biri olan yaşamsal yani cinsel dürtülerimizi düşünelim. Cinsel dürtülerimizle yaşamı korumaya ve sürdürmeye yöneliriz ve nesne arayışları içine gireriz. Aşkını (nesnesini) arayan insan ya ana babası gibi birini ya da kendine benzeyen ya da hep sahip olmayı istediği özelliklere sahip kendince mükemmel birini seçme peşindedir. Günümüzde sanki ikinci seçim daha ön planda gibi görünüyor. Mükemmel eş güzel, zengin, eğitimli, zeki, anlayışlı, sadık vb özelliklere sahiptir. Her ne kadar kaçınılmaz bilgi ve iletişim bombardımanlarının fantastik uzanımlarıyla yumuşatılmış olsa da modern masallardaki gibi bütün bu özelliklerin bir kişide toplanması pek de mümkün görünmemektedir.
Acaba değişen ihtiyaçlarımız mı aşka erişme amaçlarımızı etkilemektedir? Maslov’un ihtiyaçlar listesinin sonlarındaki estetik beklentimiz, asıl ihtiyaçlarımızın doyumlarına daha rahat ulaşabilmemiz (kredi kartları, internet, estetik operasyonlar vb) nedeniyle daha ön sıralara yerleşmeye başlamıştır. Yani eskiden temel ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için çalışırken, şimdi bunun ötesinde tatile gidebilmek, apartmanda değil de sitede oturabilmek, çocuğumuzu mutlaka okul öncesi eğitime gönderebilmek, daha konforlu bir araba alabilmek gibi lüks sayılabilecek isteklerimiz için daha çok çalışmak zorundayız. Aslında modernleşmeyle doğal olarak gelişen bu sürecin aşırı hızına ayak uydurmaktaki zorlanmadır yaşananlar. Görücü usulü evlenen ana baba modellerinden öte lise aşkları ilkokul dönemlerine inmiş, pastanelerdeki ilk buluşmalar çok gerilerde kalmıştır. Bir tuşla ulaşabildiğimiz sanal yakınlaşmalar kafamızı iyice karıştırmıştır. Zevkler ve hazlar arttıkça bunlara karşı duyarlılığımız da azalmaya başlamıştır. Bir yandan tam doyuma ulaşmak için sürekli kendini geliştirme çabasında olan diğer yandan kendisine bunları verebileceğine inanmak istediğinin peşinden koşan ve asla anlatılanlardaki gibi olanı bulamayan ve bir ilişkiden diğerine sürüklenen ve duyarsızlaşan insanlar oluyoruz.
İnsanoğlunun kendi genlerini geleceğe taşımak ve genetik özelliklerinin kuşaklar boyu yaşatma arzusu kaçınılmazdır. Bir tüp bebek akımının hatta sperm bankalarının sektör haline gelmesine bakılırsa bu konudaki ısrarımız daha da artmaktadır. Ancak genetik mirasçılarımızı korumak ve güvenli bir şekilde sevdiklerimizle yaşayabilmemiz biraz zorlaşmıştır. Bu noktada yeniden mutlu aile tablolarımızın kahramanlarına sığınmak zorunda kalırız. Bize bunu vermesini umut ettiğimiz insanlar da; erkek için annesi gibi bir kadın, kadın içinse en az 30 yıl önce tanışık olduğu babası gibi biridir. Sonuç olarak; klasik aile özlemimizi de bize sunabilecek insanı ararken, mükemmel insan imajlarına kapılıp etikete olan özlemimize yaptığımız yatırımların altındaki salt insanla karşılaşmaktan ürker olduk.
Diğer yandan popüler kültür endüstrisi etkinliğini sürdürebilmek için talep yaratmak zorundadır. Aşkı arayışımız; sadece üreme ihtiyaçlarımızın giderilmesi ve ideallerimize ulaşma istencimizle kalmayıp, kendimizi gerçekleştirmek ve hiç de kolay elde edemediğimiz özgür cinselliğimiz için meşru bir toplumsal onam konumuna getirilmiştir. Modernliği ve popüler kültürü anlamlandırmamızın bir yolu olduğu gibi, ötekilerle bir arada yaşamanın özgül bir yolunu sağlamıştır. Bu haliyle aşk evlendiren televizyon programları, özgür kızın cep telefonlu mesaj reklamları, bayramsı kutlanan sevgililer günle gibi yeni ticari kazanımların iyi bir sermayesi konumuna gelmiştir. Başka insanların davranışlarını gözlemleme, pekiştirme ve ceza uygulamaları ve taklit aracılığıyla toplumsal davranışlarımızın şekillendiğini biliyoruz. Kendilik bilgisi dahil tüm bilgiyi kültürün tanımlarına göre kodlayıp ve organize ederken gerçek aşkın satın alınabileceği ya da olmazsa olmaz ihtiyaçlarımızdan biri gibi algılanması tüketilmesini de kolaylaştırmıştır.
Sonuç olarak, tüketime dayalı ihtiyaç karşılama arayışında olan modern insan, artık kaderin klasik aşk çarkına takılmayacak kadar ne istediğini bilen ancak kendi arzu treninin hızını ayarlamakta oldukça zorlanan bir konumdadır. Bir yandan geleneksel özünü sarıp sarmalayıp saklayacak zırhlarla savaş meydanlarına çıkarken diğer yandan zırhların altındaki hala çocuksu olanı sarmalayacak gerçek tenlerin ve ruhların özlemi içindedir.
Saygılarımla,
Dr. Oya Bozkurt
Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı
Oya hanım elıne saglık harıka bır yemek olmus .bir yemek ancak bu kadar guncel bır tatta olabılır saygılarımla yenı yazılarınızı beklerız …
çok güzel bir konuya değinmişsiniz. ama teknik bir metin olmuş ben cahil biriyim ve bu metindeki bir çok kelimeyi anlayamadım. aynı ilaç prospektüsleri gibi olmuş.
Aşk eski bir yalan masallarda kalan…tşkler hocam yazı için…ellerinize,gönlünüze,beyninize sağlık…