Kimsenin mükemmel olmadığını, hata yapmanın da zayıflıkların da insana özgü olduğunu herkesin kabul ettiği çok şeffaf bir dönemde yaşıyoruz. İnsanlar artık kusursuz değil “olduğu gibi” görünen alçakgönüllü ama iddialı liderler istiyorlar. Peki, sizin yöneticiniz en çok kimi beğeniyor? Yoksa kendisini mi? Facebook, Instagram, Twitter gibi mecralar, insanların egolarını tatmin etmeleri için biçilmiş kaftan. İsteyen istediği konuyu istediği biçimde abartabiliyor. İnsan, ne giydiğini, ne yediğini, nereye gittiğini, kimlerle beraber olduğunu, ne okuduğunu, hangi etkinliğe katıldığını allayıp pullayarak anlatma imkanına sahip. Zemin “atmaya” müsait.
“Yüksekten atma” ve böbürlenme, gerçek yetkinliğin önüne geçti.
İşin kötüsü bizim toplumumuzun anlayışı da böbürlenmeye pek müsait. Bizde güç sahibi olan gücünü sergilemekten hoşlandığı için, güçlü olmayan da -güçlü olana öykünüp- kendini abartıyor.
Statü, ayrıcalık, prestij sağlayan ürünlerin bizde çok talep görmesinin sebebi de kendimizi “gösterme” merakımız. Bizim Avrupa ülkelerine göre daha sık cep telefonu değiştirmemiz de bu yüzden.
Kendini beğenmişlik (Narsizm) kültürü, toplumsal olarak herkesi etkiledi; ama özellikle 80’li ve 90’lı yıllarda doğanları daha çok etkiledi. Bu da, nezaketsizliği, teşhirciliği, aşırı tüketimi ve şöhret olma saplantısını yükseltti.
Egoların “tavan yaptığı” bir çağda yaşıyoruz. İnsanlar en çok kendilerini beğeniyorlar.
İşyerlerinde ise durum daha vahim. İnsanın kendini beğenmiş bir arkadaşa bile tahammül etmesi zorken yöneticisinin kendini beğenmiş olması çok daha da ciddi bir durum yaratıyor. Narsist yöneticiler çalışanlara hayatı zehir ediyorlar.
Narsist liderler, şişik egoları, taşkın özgüvenleri sayesinde bir süre için üstün başarılar elde ederler ancak bu başarı uzun sürmez. Bu insanlar, başarılı olduktan sonra, eleştirilere kulaklarını kapar, kendileri ve kendi fikirleri hakkında olumsuz bir şey duymak istemezler. Tıpkı suda kendi aksini görüp kendine aşık olan Narkissos gibi kendilerinden başka hiç kimseyi önemsemez olurlar.
Narsistlerin saldırgan bir yapıları vardır. Eleştiriye tahammülleri yoktur. Başkalarından duymak istedikleri tek söz, kendilerinin ne kadar mükemmel olduğudur, aksini söyleyene saldırılar.
Narsist liderlerle çalışmak son derece rahatsız edici bir deneyimdir. Sevgi, fedakârlık, paylaşım gibi değerlerle hiç ilgileri olmayan, istekleri gerçekleşmeyince saldırganlaşan hatta duygusal şiddete başvuran bir yöneticiyle çalışmak acı vericidir.
Narsistlerin empati kurma yetenekleri yoktur. Uzun vadede başarılı olamamalarının sebebi budur. Empatinin olmadığı bir yerde kalıcı bir liderlik olmaz; çünkü başarı tek başına elde edilen bir sonuç değildir.
Narsist liderlerle bugünün ihtiyacı olan çok sesli, yaratıcı, özgürlükçü, inovatif organizasyonları yaşatmak da mümkün değil.
Jim Collins sürdürülebilir başarıyı yakalayan şirketlerin en önemli özelliğinin mütevazı liderler tarafından yönetilmek olduğunu yıllar önce söylemişti. Collins, 5. Düzey Liderlik tanımıyla, alçakgönüllü, başarıları paylaşan, başarısızlıklarda sorumluluğu üstlenen, kendini işine, birlikte çalıştığı insanlara ve aslında iyiliğe adayan, mert insanları işaret etmişti.
Bugün alçakgönüllü liderlere hayatın her yerinde her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
Kibir, insanların en zayıf özelliklerinden biridir. Kendini büyük, başkalarından üstün, önemli görme hali, olgunlaşmanın önündeki en büyük engeldir. Kibir bütün kutsal kitaplara göre “şeytanın oyunu” olarak kabul edilir, günahtır.
Biz genelde tevazu sahibi dendiği zaman dünyadan elini eteğini çekmiş sessiz, sakin, kendi köşesinde oturan insanları anlıyoruz. Çoğunluk alçakgönüllülüğü, pasiflik, içe kapanıklık ve utangaçlıkla karıştırıyor. Hâlbuki alçakgönüllülüğün pasiflikle hiçbir ilgisi yoktur. İnsan hem alçakgönüllü hem de çok iddialı olabilir. Tevazu sahibi olmak başarma hırsından yoksun olmak değildir. İnsanlar da kurumlar da pekala, hem mütevazı hem de iddialı hedeflere sahip olabilirler. Yeni nesil liderler hem iddialı hem de alçakgönüllüler.
Alçakgönüllü olmak bir erdemdir. Tevazu sahibi olmak, kendini bilmek, özeleştiri yapabilmek, kendi üzerinde çalışmış olmakla ilgilidir. Mütevazı liderler şov yapmazlar, kendilerini gereksiz derecede önemsemezler, başkalarının onları pohpohlamasını beklemezler. Böbürlenen, kendini dev aynasında gören söylemlerden, abartılı davranışlarından uzak dururlar. Çevrelerindekilerin görüşlerine, katkılarına ve eleştirilerine açıktırlar. Zaten çalışma gruplarını, farklı görüş ve karakterdeki insanları barındıracak şekilde kurarlar.
John Dame ve Jeffrey Gedmin alçakgönüllülüğün son derece önemli bir liderlik özelliği olduğunu vurguluyorlar, tevazuun geliştirilmesi gerektiğinin altını çiziyorlar. Onlara göre tevazu sahibi olan insanların ortak özellikleri vardır. Bu insanlar,
1- “Her şeyi en iyi ben bilirim!” düşüncesinden uzaktırlar. Eksiklerini, neyi bilmediklerini bilirler. Bilmediklerini başkalarından da öğrenmek için fırsat kollarlar. Uzmanlığa saygı gösterirler.
2- Kendilerini önemsemezler, başkalarının onları pohpohlaması ve methetmesiyle havaya girmez; sürekli kendi reklamlarını yapmazlar.
3- Başarılar onların gözlerini boyamaz; aksine başarılı olmak sorumluluklarını artırır.
4- Hava atmazlar, gösteriş meraklısı olmazlar, övünmez ve kendilerini ön plana çıkarmazlar. Kendilerini Kaf Dağı’nda görüp, insanları küçümsemek yerine faydalı işler yapmak için fırsat ararlar.
5- Meraklıdırlar. Eksikliklerinin farkında oldukları için her fırsatta öğrenmek, keşfetmek isterler.
Okula başladığımız ilk günden itibaren hepimize kendimize güvenmenin, güçlü yönlerimizi göstermemiz gerektiği öğretilir. Biz de kendimizden ne kadar emin görünürsek o kadar başarılı olacağımıza inanırız.
Hatalarını kabul etmek, kendisi kadar diğerlerini de önemsemek, başkalarının da başarılarını öne çıkarıp onları övmek pek çok insana zor gelir. Özellikle çoğu yönetici bunu bir türlü yapamaz.
Alçakgönüllü olmak kolay değildir. Tevazu sahibi olmak insanının çalışarak, çaba sarf ederek, kendini geliştirerek elde edebileceği bir meziyettir.
Tevazu sahibi olmak ruhen olgunlaşmak demektir.
Kendini beğenen, kibirli liderlerin yerini bugün alçakgönüllü liderler alıyor. Fakat hala bazı şirketlerde toplantı odasında yönetici gelince ayağa kalkma alışkanlığı var, bazı iş yerlerinde ise tepe yönetici için asansör bekletme alışkanlığı sürüp gitmekte.
Ham insan, kendini kabul ettirmek, saygı görmek için, kendini önemseme ve abartma ihtiyacı içindedir. Hatalarını, eksiklerini saklayıp, yeteneklerini olduğundan fazla gösterme çabası içine girer.
Oysa içinde yaşadığımız zaman bunun tam tersini istiyor. Kimsenin mükemmel olmadığını, hata yapmanın da zayıflıkların da insana özgü olduğunu herkesin kabul ettiği çok şeffaf bir dönemde yaşıyoruz.
İnsanlar artık kusursuz değil “olduğu gibi” görünen alçakgönüllü ama iddialı liderler istiyorlar.
Peki, sizin yöneticiniz en çok kimi beğeniyor? Yoksa kendisini mi?
Yazan : Temel Aksoy