Mutluluk ve olumlu bakış açısının performansa etkileri üzerine yapılan araştırmalardan çıkan sonuç hiç de şaşırtıcı değil! Çünkü beklendiği gibi olumlu yaklaşıma sahip çalışanların performansı, olumsuzların en az yüzde 30 üzerinde seyrediyor. Bununla da bitmiyor… İş dünyasında iki temel karakter vardır: Birincisi önlerine gelen her konuda bardağın boş tarafını görüp, bir işin neden olmayacağına konsantre olanlar… Yani zorlukları, engelleri, tehlikeleri, olumsuzlukları görenler… İkincisi de, kafaları derhal boşlukların nasıl dolduracağıyla engellerin nasıl aşılacağına çalışmaya başlayanlar…
HATA ARAMAK SİZİ BAŞARISIZ KILABİLİR
Bana göre iş hayatında her iki tipe de gerek var. Önemli olan hangi tipi, ne tür işe yerleştireceğinizi bilmek. Yani kurumların denetim, frenleme, ince eleyip sık dokuma gibi misyonlarını yüklenen bölümlerinde ve görevlerinde birinci tipi kullanmakta yarar vardır. Bunlar sonuca değil, daha çok süreçlere odaklanarak kurumun bir tür iç sesi, gerçeklik kontrolü, geçmişle ve tecrübeyle bağlantısı, tarihin tekerrürünü önleyicisi olarak konumlanırlar.
İkinci tipi ise daha çok inovasyon, uzgörü, fütüristik bakış açısı, engel aşıcılık, büyük düşünürlük gerektiren noktalara yerleştirmek; yılmayan yaratıcılıklarından, tükenmeyen iyimserliklerinden, bitmeyen icat çıkartıcılıklarından yararlanmak gerekir. Bu iki tipi dengede ve doğru pozisyonlarda kullanan kurumlar, boş bir hayalin peşine takılıp uçuruma sürüklenmekten de, aşırı korumacı davranıp zamanın gerisine düşmekten de kurtulabilirler.
Mutluluk ve olumlu bakış açısının performansa etkileri üzerine çalışmalar yapan Amerikalı araştırmacı, danışman Shawn Achor’ın “Mutluluk Avantajı” adlı kitabı, bu iki tipin iş ve özel yaşamdaki kaderlerini bir falcı gibi çizmenin yolunu gösteriyor. Harvard’ın başarılı öğrencileri üzerinde yaptığı araştırma sonucu bu okulda ’mutluluk’ üzerine bir dersi müfredata koyduran Achor, pozitif yaklaşımın insan hayatı ve iş dünyasındaki etkilerini üzerine kafa yoruyor. Araştırmaları ortaya koyuyor ki olumlu yaklaşıma sahip çalışanların performansı, olumsuzların en az yüzde 30 üzerinde seyrediyor. Bu tip insanların enerji seviyeleri, satış sonuçları yükselirken işten ayrınla oranlarıyla sağlık harcamaları düşüyor. Olumlu davranışa ve bakış açısına sahip doktorların, doğru teşhis koyma oranları bile yüzde 50 yükseliyor. Dolayısıyla Achor, benim dekanla ilgili tezimi doğrulayarak “olumlu yaklaşım, başarının en kesin ön habercisidir” diyecek kadar ileri götürüyor yaklaşımını.
Bu tezi doğrulayan verilere baktığımızda gerçekten çarpıcı sonuçlar görüyoruz: Sosyal yatırımları güçlü olanların olmayanlardan daha fazla kazandığını saptamış. Burada neden – sonuç ilişkisi oldukça düz bir mantığa dayanıyor: Ortamdan keyif alan çalışanlar daha bağlı oluyor, iş tatmini hissediyorlar, verimlilikleri artıyor. Şirket içi iletişimin ve bir araya gelecek sosyal ortamların fazla olduğu şirketlerin performansları da yükseliyor. Zaten dünyanın en başarılı şirketlerinden Google’ın çalışan mutluluğu ve sosyal iletişim için yaptığı yatırımlar aptalca kararların sonucu olamaz herhalde, değil mi?
İnsanların olumlu bakış açısının gücünü, iş hayatlarına katmaları adına yedi öneriye kulak vermek gerekiyor:
1. İnanmaya başlayın: Günlük kısa meditasyonlar, düzenli egzersiz, sabırsızlıkla bekleyeceğiniz aktiviteleri planlamak ya da alışveriş yerine keyifli aktiviteler için para harcamak gibi küçük adımlar olumlu duyguları artırıyor.
2. Gözden geçirin: İşimizi, ’mutluluğun tersi’ olarak görürüz. Oysaki araştırmalar, işlerini zorunluluktan çok hayat biçimi olarak görenlerin daha mutlu ve başarılı olduğunu gösteriyor. Yani işi, ’kariyer’ ya da ’evrenden bize bir çağrı’ olarak görmek, olumlu duyguları körüklüyor. Formalitelerden sıkılan bir sağlık çalışanıysanız örneğin, doldurmanız gereken formları bir zorunluluk değil, hastanın bir sonraki durağında kullanılacak bir sürecin yatarımı olarak görmek, durumu kolaylaştırabilir.
3. Olumluluk egzersizi: Araştırmalar bir aktivitenin, bittikten sonra bile insanların düşüncelerini etkilediğini gösteriyor. Uzun süre Tetris oynayanların oyun bittikten sonra bile etraflarında şekiller ve renkler görmeye devam ettiğini biliyoruz. Her gün, o gün için ve genel olarak müteşekkir olduğunuz üç şeyi yazmaya başladığınızda kısa zamanda zihninizin olumlu şeyleri taradığını göreceksiniz.
4. Başarı için başarısızlık: Stresin olumsuz bir şey olduğunu öğrenen insanların stres karşısında çok daha fazla yıprandığını fark eden Achor, hataları, başarısızlıkları stres yaratıcı faktörler değil, gelişmek ve öğrenmek için fırsatlar olarak görmeyi öneriyor.
5. Küçük hedefler: Hedef genel müdürlükse bu yoldaki küçük ve elde edilebilir taşlara konsantre olmanız öneriliyor. Zira bunlar hem başarma duygunuzu körükler hem de kendinize güveninizi artırır.
6. 20 saniye kuralı: “İnsanlar bir şeyi değiştirmek istediklerinde irade gücüne ihtiyaçları olduğu gibi yanlış bir inanışa kapılırlar” diyen Achor, olumlu davranışı 20 kez deneyimlemenin daha güçlü bir etkisi olduğunu düşünüyor. Sabahları egzersiz yapmak istiyorsanız en az 20 gün boyunca, spor kıyafetlerinizle yatın ve koşu ayakkabılarınız ayak ucunuzda dursun…
7. Sosyal destek alın: Çalışanlar mutluluğu iki şekilde engeller: A. Bir hedefe ulaşana kadar kendilerine rahatlama ve eğlenme izni vermeyerek. B. Yalnız başlarına ve ölümüne çalışırlarsa başarılı olacaklarını zannederek. Oysa Achor’a göre etraftaki insanlarla ilişkide olmak hem mutluluğun hem de başarının temel şartları. Bu yüzden her gün ekibinizin katkılarıyla ilgili olumlu bir geribildirimde bulunmak, stresli ve yoğun zamanlarda aileyle daha fazla vakit geçirmek iyi sonuç veriyormuş…
Yazan : Burçak Güven