Önümde bir bardak su var. En son bir yudum aldığımda zorlandığımı hatırlıyorum. Gözlerim gidip geliyor. Uyumak ve uyumamak arasındayım.. Kafam sanki bir ton. Oysa ayık kalmam gerekiyor.
Odada en az 40 kişiyiz. Benimle birlikte birkaç akademisyen var diğerlerinin hepsi melek yatırımcı. Sunumunu dinledikleri girişimlere yüzbinlerce avro yatırım yapıp yapmama kararını vermeye çalışıyorlar. Proje sahiplerinin yaptıkları sunumlar kararlarını etkileyecek.
En önde oturuyorum. Adam karşımda yarım milyon avro istiyor ama yaptığı sunum aşırı dozda uyuşturucu gibi. Bana dünyanın en önemli bilgisini veriyor olsa kaçıracağım. Anlattığı fikre şaşıracağıma, içinde bulunduğum duruma şaşırıyorum. Adam “bir sunumda şunları yapmamaya dikkat edin” listesindeki tüm maddeleri üstümüzde deniyor. Bayılmak üzereyim.
Sarı bir fon üstüne küçük turuncu yazılar görüyorum duvarda. İmla hataları gözüme çarpıyor, bazen slayt başına iki, üç yerde… Sunumu yapan girişimcinin sesi çıkmıyor pek, tekdüze bir tonda konuşuyor. Bir sonraki slayta geçtiğinde en az bizim kadar o da şaşırıyor duvara yansıyan bilgilere. “ıııııı” “eeeeee” diyor durmadan. Kendisi heyecanlı değil fikri anlatırken, bizim heyecanlanmamıza fırsat tanımıyor. Bitsin istiyor sunum. Neyse ki sona eriyor.
Bir sonraki gelen, gideni de aratıyor. Dünyaca ünlü bir okulun düzenlediği, ciddi sonuçları olan bir oturumdayız. Hayretler içerisindeyim.
Okulda sıkılırdım böyle hatırlıyorum. Aklınızda bir muhasebe yapın. İlkokuldan beri hocalarınızın yüzde kaçı verdiği dersi sizin ilginizi çekecek şekilde işledi? Anlattığı konuya hakim olmanın ötesinde, kaçta kaçı size o konuyu daha iyi anlatmanın yollarının aradı? [highlight]Bir konuyu anlamak ve bir fikri yaratmak ile bunları anlatmak çok farklı yetenekler. [/highlight]Örneğin, biz akademisyenler araştırma yapıp, bilime katkıda bulunmaya çalışıyoruz. İş yaptıklarımızı anlatmaya gelince bocalıyoruz.
Uyanış!
Bir sonraki sunum boyunca da bu hayal ve düşüncelerin içerisinde kendimi kaybetmişken birden irkildim. Kafamı sağa sola salladım. Şimdi karşımda elli yaşlarında bir adam sessiz duruyor, gözlerini dinleyiciler üzerinde gezdiriyordu. Fazlasıyla uzayan bu sessizlik dikkatimi çekmişti. Uzunca bir süre bekledikten sonra adam arkasında bağdaştırdığı ellerini öne doğru uzattı. Tuttuğu bir şeyi yüzünü ekşiterek hemen önündeki halının üstüne fırlattı.
“Bu ne?” diye bize sordu. Yerde duran cismi hepimiz görür görmez tanıdık. Ama adam bize ısrarla ne olduğunu soruyordu. Birçok dinleyici aynı anda ne gördüğümüzü söyledik. Adam bizi onayladı. Yerdeki şey (plastik) bir köpek dışkısıydı.
Ne yapacağımızı bilemedik. Çoğumuz güldük, hepimiz uyandık. Adamı dinlemeye başladık. “İspanya’da 1 milyon köpek var. Bunların her biri yaz, kış, gece, gündüz, cumartesi, pazar demeden her gün iki kez tuvaletini yapıyor. Sahipleri daha sonra bu yapılanları yerlerden topluyor. Bunları elinize geçirdiğiniz ince bir naylon torba ile toplamak da öyle çok keyifli bir iş değil (adam bu sırada yine yüzünü buruşturarak bir torba ile yerdekini topluyor). Ve her gün sadece bu iş için iki naylon torba demek bu… Yılda 700 milyondan fazla naylon torba!”
Adamın sunduğu girişim, şirketinin yeni dizayn ettiği ekolojik bir torba üzerineydi. Bu torba kepçe şeklinde tasarlandığından el değmeden yerdeki maddeleri toplayabiliyordu. Birkaç gün içerisinde doğada çözülecek bir maddeden yapılmıştı. Sunumda hem yeni birçok bilgi edindik, hem girişimciyi yakından tanıdık hem de yanaklarımız acıyıncaya kadar gülümsedik.
Bir sunum nasıl olsa?
Eğer köpek pisliği ile ilgili bir sunum yapmayı kendi avantajına çevirmek mümkünse, bunu başka konulara uygulamak daha da kolay olsa gerek. İşim nedeniyle her hafta sunum dinleyip, neredeyse gün aşırı bir sunum yapmakla yükümlü olduğumdan, bir sunumu iyileştirecek birkaç tüyo hemen aklıma geliyor. Herkesin sunum tarzı ve zevki farklıdır belki ama konusu ne olursa olsun bir sunumu dikkat çekici hale getirmek için belli başlı bazı noktalara özen göstermek şart…
Soru. Sunuma bir soru ile başlamak katılımcıya konuya dâhil olmak için bir ortam sağlıyor. İnsanlar genelde sunum yaparken ilginç bir bulguyla başlamayı akıl ediyor, ama bu bilgiyi doğrudan paylaşıp bir fırsatı kaçırıyorlar. Söylemek yerine bu bilgi bir soru olarak sorulsa, dinleyicilerin dikkati daha ilk dakikadan sunuma yoğunlaşacak. Sunuma katkıda bulunan dinleyici, daha sonraki dakikalarda da kopmayacak, ilgisi artacak.
Yazı. Sunumlarda genelde çok fazla yazı, satır, madde var. Konuşulacakları yazı halinde göstermek ve bunları okumak sunum yapana kolay geliyor. Dinleyenin ise kafası karışıyor, sunum ile yazı farklılaştığında okuduğunu anlamıyor, okurken dinleyemiyor, karşısına gelen tüm satırları birden hazmedemiyor. Ayrıca sıkıcı… Bir fotoğraf ya da görsel insanların dikkatini çekiyor, sunumu yapanın konuya hâkimiyetini gösteriyor.
İmla. Günümüzde imla hatası kabul edilemez. Office programları tüm kontrolleri bizim için yapıyor. İmla hatası içeren bir sunum, sunumu yapan kişinin konuya gerekli ilgiyi göstermediğine, hazırlıksız yakalandığına işaret ediyor. Bu genelleme doğru olmasa da dinleyicide böyle bir etki yaratıyor! “Bu basit hataları bile düzeltmeye uğraşmadıysa, ben niye bunu dinleyeyim?” dedirtiyor.
Sessizlik. Benim en çok zorlandığım konu sessizlik. Arada bir durmak, dinleyiciyi garipsetecek derecede uzun bir süre bir şey söylememek gerekiyor. Öylesine gözlerinin içine bakmak, onları bir soru ya da bir bilgi ile bir süre baş başa bırakmak önemli. Bağırıp çağırmaktan çok daha başarılı bir uyandırma yöntemi sessizlik. Bir dahaki sunumda ansızın durun, bekleyin. Göreceksiniz, herkesin dikkati üzerinizde toplanacak.
Video. Sunumu görüntülü olarak kaydedip daha sonra izlemek büyük eziyet… İnsan öncelikle kendi sesine tahammül edemiyor. Sağa sola sallandığını, devamlı aksadığını, konuları unuttuğunu vb. görünce morali bozuluyor. Ancak aslında bu kayıt sayesinde bir dahaki sunum çok daha iyi oluyor. İnsan gördüğü ve benimsediği hataları azaltıyor. Bu hataları görmezse, aynılarını tekrarlamaya devam ediyor.
Çalışma. Sunuma çalışmadan çıkmak dinleyiciye yapılan bir haksızlık. İnsanlar sunum neyle ilgili olursa olsun o gün bir şey öğrenmiş olarak toplantıdan ayrılmalı. Sunumu yapan yeni bir slayta geçtiğinde şaşkınlığa düşmemeli. Sunumu baştan sona ezberlemek de hatalı, bir konudan sonra hangi konunun geldiğini bilmemek de.
Heyecan. Eğer anlattığı konu hakkında sunumu yapan kişi heyecanlı ve istekli değilse, dinleyicilerden heyecanlı olmalarını nasıl bekleyebilir? Aynı tonda, kısık sesle, ara vermeden yapılan bir konuşma ister istemez insanda ninni etkisi yapıyor. Bazen büyük harfleri, arada küçük harfleri, yeri geldiğinde sessizliği kullanmayı bilmek önemli…
İnsanların dikkatlerini çekmek, sunum üzerinde tutmak ne kadar zorsa, dikkatlerinin dağılmasına yol açmak da bir o kadar kolay.
Yazan : Emre Soyer | HarwardBusinessReview