Yıldız Kenter, konservatuarda tiyatro eğitimi almak için sınava girdiğim dönemde benim sınav hocamdı. Üst dönemdekilerin dediği gibi, gerçekten zor bir hocaydı giriş sınavları için. Sınavdan sonra, uzunca bir süre kabul edilmemin keyfini bile yaşayamamıştım, sınav anında içime işleyen gerginlikten dolayı. Kendisini o vesileyle tanımıştım, hayran olmuştum asil duruşuna. Bir de ses tonuna vurulmuştum. Konuşuyor mu şiir mi okuyor anlaşılmıyordu. Göz teması maksimumda nefis bir ses tonu ile sabaha kadar konuşsa, inanın bana insan dinler o’nu! Güzel sesli güzel gözlü kadındır o…
Bir de o’nun hayata sıkı sıkı tutunuşunu, yaşanmış iyi kötü her şeyi arkasında ustaca bırakabilmiş olmasını severim. En azından anlattıkları, yazdıkları hep bu yöndedir.
Aşağıdaki yazısı da “yaşamaya geldik bu dünyaya” diyen, umut dolu samimi ve sıcacık yazılarından birisidir.
Okuyunca, sizin de içinizi ısıtması dileğimle…
İnsanın ortak kaderi doğum, ölüm ve o aradaki zaman, yaşam… Doğmak, ölmek isteğe bağlı değil… Ölmek, belki bazen. Bize düşen, yaşamak. Koşullar ne olursa olsun yaşamak… Ayakta kalmak…
Haydi sıyırttın, sıyırttın, hayatta kalabildin zar zor… Uzun yaşamak, bir ayrıcalık. iyi, güzel… Ama ayakta kalmak, kalabilmek. Ceza! Müthiş bir ceza!
İlkokuldaydım, birinci sınıfta. Hiç unutmadığım bir cezaya çarptırıldım. Karatahtanın önünde, sırtım sınıfa, yüzüm karatahtaya dönük, ders bitimine kadar kıpırdamadan ayakta durmak… Utanıyorum, midem bulanıyor.
Ölmek istiyorum.
Herkesten nefret ediyorum, herkes ölsün istiyorum.
Sonra bir ara cebimdeki kabarıklığı hissediyorum: Kabak çekirdeklerim!
Bir kuruşluk kabak çekirdeği almıştım, bir tane bile yemedim. Mahmut’la (Benden bir buçuk yaş büyük ağabeyim; üçüncü sınıfa gidiyor) eve giderken yiyecektik. Evimiz taa tepede, Abidin Paşa Köşkü’nün orada.
Bahardı… Bademler açmış, tepeye giden toprak yol bomboş. Ev yok pek. Apartman hele hiç yok. Göz alabildiğine tarla. Papatyalar, gelincikler.
Haydi be sen de!..
Ne diye ölecekmişim…
Mati’ciğimle güzelim dağ yolunda çekirdek yiyerek, konuşa gülüşe eve gitmek varken!
Şimdi dönüp geriye baktığımda, hep çekirdek misali umutlar peşinde ayakta kalabildiğimi görüyorum. Öleceğimi bile bile bir çekirdek uğruna bu kadar çaba, çırpınma! Değer mi? Bir şey yap.
Met’i anımsıyorum, Sevgili Aziz Nesin’i…
içim ısınıyor yeniden.
Kalk hadi diyorum, durma koş, birşeyler yap.
Yaşa…
Dur diyorlar bir yandan da, koşma…
Yeter, dinlen artık. Koşma…
Öl artık!
Ama çekirdeklerim bitmedi ki daha…”
Yazan : Yıldız KENTER
Kaynak : Hülya KONAR