Özfarkındalık, içinde var olduğumuz çok çeşitli bilinç seviyelerinde özyansıtma yapabilme becerisidir. Kaosun ve zorlukların göbeğinde denge, dinginlik ve odaklanmayı sağlamamıza yardımcı olan iç biyogeribildirim sistemimizi güçlendirerek, fiziksel, zihinsel, duygusal ve tinsel bilinç halleri üzerinde etkili yansıtma ve yönlendirme yapmamızı sağlar. Özfarkındalık, kişiliğimizin güçlü yanları ile zorlandığı yanları değerlendirme, duygularımızı anlama ve tanıma ve bu duyguların kendi dengemiz ve diğer insanlar üzerindeki etkilerini kavrama becerilerini içerir. Aynı zamanda, karar vermeyi kolaylaştırmak üzere iç sesleri ve önsezileri kullanabilmeyi sağlar: Böylece, bir yandan açık ve net olmayı, bir yandan da özsaygıya sahip olmayı mümkün kılar.
Hepimiz belli bir özfarkındalık seviyesine sahip olarak doğarız. Bu seviye, hayat deneyimlerini ve yine doğuştan gelen insani gelişme aşamalarını takip ederek yükselir. Günümüzde duygusal zekanın geçerliliği konusunda bazı tartışmalar olsa da, çoğu sağlık ve iş profesyoneli bunun varlığını ve geçerliliğini kabul ediyor. Söz konusu kavram, neden bazılarımızın diğerlerine göre başarıya daha yatkın olduğunu açıklayan, kabul edilebilir bir model olmayı sürdürüyor. 1990’lı yılların sonlarına doğru Dr. Goleman, Dr. Mayer ve Dr. Salovey, neden bazı insanların diğerlerine kıyasla daha başarılı olduklarını açıklayan bazı modeller keşfettiler. Başarılı insanları değerlendirirken, bu özelliklerin salt IQ (Zeka Katsayısı) indeksiyle değerlendirilemeyeceğini gördüler. Araştırmaları esnasında, EI (Duygusal Zeka) adını verdikleri bir başka faktörü keşfettiler. Özfarkındalık becerilerini diğer üç faktörle birlikte kullanan insanların, duygularını yönetemeyen ve hayatlarında belli bir özyönlendirme ve sosyal farkındalık yaratamayan insanlara kıyasla liderlik ve çatışma yönetiminde daha yetenekli olduklarını gördüler.
Dr. Goleman, “Emotional Intelligence: Why It Can Matter More Than IQ” isimli kitabında, özfarkındalık becerisinin kişisel bilgiyi artırdığını ve etrafımızdaki dünyayı etkileme becerimizi geliştirdiğini söylüyor. Bu beceriye “duygusal yetkinlik” adını veriyor. Yazar, dört duygusal yetkinlik olduğunu belirtiyor: özfarkındalık, özyönetim, özyönlendirme ve sosyal farkındalık. Dr. Goleman’ın teorisine göre, nüfusun yüzde 10’u duygusal zekayı doğal olarak kullanmayı sağlayan, son derece gelişmiş bir beceriyle doğuyor. Aynı zamanda, kişinin kendini keşfetmesine ve kişisel gelişimini sağlamasına paralel olarak bu dört yetkinlik otomatik olarak güçleniyor.
Dr. Goleman, dört duygusal yetkinliğin geliştirilmesi için bilinçli olarak çalışmanın bu becerileri günlük hayatımızda daha kolay uygulamamızı sağladığına inanıyor. Böylece, farklı bilinç seviyelerinde uzmanlık kazanmak mümkün oluyor. Çoğumuz için Dr. Goleman’ın duygusal zeka tanımı tinsel bir hayat sürme fikrine de uygulanabilir. Dr. Goleman’a göre, bir insanın duygusal zekası ne kadar yüksekse, hayatta ve kişisel ilişkilerinde o kadar başarılı oluyor. Bunun anlamı şu: Duygusal zekaya sahip insan; eylem, tavır, düşünce ve davranışlarının hem kendisi hem de kişisel ilişkileri üzerindeki etkisi konusunda farkındalık geliştirmiş oluyor. Duygusal zekaya sahip bireyler, iç çatışmaların uzlaştırılması, duyguların yönetilmesi, karar almak ve yenilik yapmak üzere iç seslerin ve önsezilerin kullanılması konularında epey bilgili oluyorlar. Özfarkındalık bileşeni, kişinin bir yandan yaratıcı, sezgisel ve kararlı olma bir yandan da kendi benliği ve başkalarıyla olan sınırlarını koruma becerisinin öznel olarak değerlendirilmesinde önemli faktörlerden biri.
Özfarkındalığımızı artırma sözü verdiğimizde, beynimiz, zihin, beden ve ruh arasında daha yüksek bir entegrasyon kurmaya başlar. Başka bir deyişle, yansıtma yapabilmemiz ve kendimizi daha derinlemesine bilmemiz için beynimizi kullanmamıza izin verir. Bu özyansıtma edimi, kendimizi hem ayrı bireyler hem de büyük bir bütünün parçası olarak görmemizi sağlar. Özfarkındalık, var olduğumuzu, ayrıca hem eşsiz bireyler olduğumuzu hem de başkalarıyla benzer özellikler taşıdığımızı bilmemizi, farklı bilinç seviyelerinde yaşadığımızı ve var olduğumuzu bilmemizi, dünya üzerinde zaman ve mekan açısından çokboyutlu bir hayat sürdüğümüzü anlamamızı mümkün kılar. Özfarkındalık, bilinçli ve bilinçaltı zihnimize, eylemlerimize, davranışlarımıza, düşüncelerimize, duygularımıza, bedensel hislerimize ve fiziksel sağlığımıza uzanan bir köprü halini alır.
Özfarkındalık çabası ve sınırlı düşünmeden vazgeçilmesi, dikkatli ve düşünceli olma becerisiyle sonuçlanabilir. Dikkatli ve düşünceli olma hali, Budistlerin aydınlanmaya giden yollardan biri olduğuna inandıkları bir şeydir. Bu hal, hayatımızda şefkat ve sabırdan yararlanma becerimizi artırabilir. Hem dikkatli ve düşünceli olma hali, hem de şefkat ve sabır günlük uygulamalar haline geldiğinde, dinginlik ve iç huzuru ile sonuçlanır. Bunun için, hayal kırıklığına yol açacak ve gerek insanlara gerekse olaylara ait zihinsel resimlerimiz yaşadığımız deneyimlerin gerçekliğiyle örtüşmediğinde acı verecek beklentilerden uzaklaşmak gerekir.
Duygusal zekanın diğer üç bileşeni, özdüzenleme, özyönlendirme ve hem kendimiz hem de başkalarıyla empati kurma becerisidir. Bu bileşenler, tinsel gelişim için bize yön ve yapı sunar. Özfarkındalığın, kendini tanımak suretiyle fiziksel, zihinsel, duygusal ve tinsel doğalarımızı dengeleme fırsatı yakalamak açısından temel bir yapıtaşı ve önemli bir aşama olduğuna inanıyorum.
Özfarkındalığımızı ne kadar artırırsak, o kadar çok geri adım atıp tepkilerimiz üzerinde düşünebilir ve hayata karşı daha esnek olmayı seçebiliriz. Mükemmellik fikrine saplanmadan değişim fikrine yeniden tutunabiliriz. Aynı zamanda özfarkındalık, ihtiyaç ve arzularımıza yönelik duygusal farkındalığımızın artmasına yardımcı olarak, kendi doğamızı ve sınırlarımızı anlama, bu bilgiyi başkalarına iletme becerimizi artırır. Bu süreç sayesinde, tepkisel davranışlarımızı azaltır, hem ihtiyaçlarımızı tanımlama hem de başkalarının ihtiyaçlarına yanıt verme becerimizi artırırız. Özfarkındalık, sezgisel gelişimimizi destekleyebilir ve yalnızca akılcı bilişsel bilgiyi değil, aynı zamanda bizi tehlikelere karşı uyaran ve hem kişisel hem fiziksel sınırlarımızı aşabileceğimiz konusunda alarm veren iç bilgeliğimizi, sezgisel baskılarımızı ve fiziksel biyogeribildirim ya da iç seslerimizi de işleme becerimizi artırır.
Özfarkındalık, hayatlarımız ve başkalarıyla ilişkilerimize yönelik sağlıklı sınırlar yaratmamıza, böylece samimiyet kurma becerimizi artırmamıza yardımcı olur. Eylem, davranış ve düşüncelerimizin sonuçlarının farkında olduğumuzda, hayatımızdaki dramayı azaltabilir, istediğimiz geleceği yaratmak için elimizdeki zamanı çoğaltabiliriz. Düşünce ve duygularımız, olumlu ya da olumsuz olsun, özfarkındalık sayesinde nesnel olarak değerlendirilebilir. Bu da hayatımızda yaptığımız taahhütlere uyma sorumluluğumuzu artırır. Bu noktada, aydınlanma, özümseme sürecini başlatır ve zihin, beden, ruh arasındaki dinamik etkileşimi daha iyi anlamamızı sağlar. Daha yüksek bilinç haline doğru yolculuğumuza devam ettikçe, hem kişisel kimliklerimiz hem de yakınlarımıza karşı özgecil olma becerimiz gelişir. Özfarkındalık, kavrayışımızı ve dikkatimizi artırarak bizi şefkat ve sevgi ile doldurabilir. Geçmişimizi ve bugünümüzü anlamak, bize kadere boyun eğmek yerine her anıyla farklı bir gelecek yaratma gücü verebilir. Özfarkındalık, kişisel sorumluluk ve hesap verebilirlik yönünde ilerlememizi sağlar. Kişisel sorumluluğumuzu taşıma kararı, içimizdeki sınırsız güce açık olmamızı mümkün kılar. Bunun için, niyet, taahhüt, hedef belirleme gibi araçları kullanarak hak ettiğimize inandığımız gerçekliği ve geleceği yaratabiliriz.
Yazan : Jo Anne Bishop
Özfarkındalık: Duygusal Zeka ve Zihin, Beden, Ruh Etkileşimi.
Harika konular.
Bu konularla ilgili kişisel gelişim kitabı önerebilir misiniz?
Teşekkürler.
Özfarkındalık: Duygusal Zeka ve Zihin, Beden, Ruh Etkileşimi . Teşekkürler.