Başkalarının hayatlarını gözlemlemek bizi ileri taşıyorsa bu harika bir duygu. Bizi motive edip içimizdeki enerjiyi dışarı çıkarmamıza yarıyorsa güzel de, kıskanmamızı sağlıyor ve hiç bir şey yapmadan sadece onun gibi olmak istiyorsak hiç de güzel değildir.
Başkalarını taklit etmek hep onlar gibi olmayı deniyorsak kendimizden uzaklaşıyoruz demektir. Bir şeyin daima aslı değerlidir. Kopyası geçici bir süre için değer kazanabilir ama aslı gibi olmaz. Kendimiz olmaya çalışmalıyız. Kendimiz olduğumuzda özgüvenimiz tam olur. Herkes tarafından takdir edilir ve seviliriz. Aşağıdaki hikaye de buna bir örnektir. Sizi hikaye ile baş başa bırakıyorum. İyi okumalar…..
“Evvel zaman içinde, Mogo adında bir fakir Japon vardı. Mogo kendi halinde bir taşçı idi. Zavallıcık hayatını kazanmak için güneşin doğuşundan batışına kadar, yağmur demez, fırtına demez, güneş demez boyuna taş kırardı.
Doğrusu işi çok güçtü ama yine de Mogo’nun pek o kadar hayatından şikâyetçi olmaması lâzımdı. Çünkü babası, büyükbabası hep taşçıydılar. Daha iyi bir hayat görmeyen Mogo da taşçılığı seve seve yapmalıydı. Mogo, genç ve iri yapılıydı, hastalık nedir bilmezdi, sabahtan akşama kadar çalışması, karnını doyuracak kadar pirinç almasına yetiyordu.
Bu yüzden birçok arkadaşı onu kıskanıyorlardı bile. Çünkü Mogo çalışma zamanında çalışıyor, dinlenme zamanı gelince de babasından kalma evine çekilip, dünyanın bütün kötülüklerine arkasını dönerek rahatına bakıyordu.
Bütün bunlara rağmen Mogo hayatından memnun değildi. Zenginlik ve büyüklük sevdası içini kemiriyor, zaman zaman bir asilzade olarak doğmadığına üzülüyordu. Bütün boş zamanlarında kendi kendine halinden şikâyet eder, kendisini daha iyi bir seviyeye ulaştırması için Tanrı’ya yalvarırdı. Bu hal bir gün değil, beş gün değil, aylarca, yıllarca devam etti. Tanrı, Mogo’nun hangi seviyeye gelirse gelsin, daima daha ötesini isteyecek bir yaratılışta olduğunu biliyordu. Bununla beraber ona ders vermek için bütün isteklerini yerine getirmeye karar verdi.
Yine sıcak bir gündü. Mogo yolun kenarında, kan ter içinde taş kırıyordu. Bir ara yoruldu ve kazmasının sapına dayanarak dinlenmeye başladı. O sırada yolun öbür ucundan bir toz bulutu yükseldi. Aynı zamanda kulağına sürekli gürültüler gelmeye başladı.
Toz bulutu yaklaştığı zaman, Mogo, tozların arasında son derece süslü üniformalar giyinmiş süvariler görmeye başladı. Birçok süvarinin arasında ise her tarafı altın, gümüş ve kıymetli taşlarla işlemeli bir tahtırevan geliyordu. Tahtırevanda bir prens vardı. Mogo artık dayanamadı:
– Ey Tanrım, neden ben de bir prens değilim, diye söylendi.
Bunun üzerine Tanrı:
– Peki, dedi, madem ki prens olmak istiyorsun, o halde ol!
Mogo daha ne olduğunu anlamadan kendisini prens haline gelmiş buldu. Sayısız uşakları, askerleri, atları, arabaları, sarayı ve pırıl pırıl işlemeli bir sürü elbisesi vardı. Ama onun asıl hoşuna giden şey, ahalinin kendisine gösterdiği hürmetti. Sokağa çıktığı zaman herkes karşısında iki büklüm eğiliyor, hele eski arkadaşları onu görünce yerlere kapanıyorlardı. Bunlardan çok hoşlandığı için Mogo her gün sokağa çıkıyordu.
Bu hal uzun müddet Mogo’yu eğlendirdi. Fakat aradan zaman geçince yine düşünmeye başladı. Dünyada kendisinden üstün durumda bulunan birçok prens, birçok kral ve en nihayet de kendi imparatorları Mikado vardı. Düşündü ki, Mikado bile olsa kendisinden üstün başka bir şey daima mevcut olacaktır. Bunun üzerine güneşin, her şeyden üstün olduğu aklına geldi. Şüphesiz ki o, bütün kralların, Mikado’nun, her şeyin üstündeydi. Dünyayı ısıtan, hayat veren tek varlık güneşti. O halde en iyisi güneş olmaktı. Mogo böyle düşününce:
– Ey Tanrım, dedi, beni prens yapacağına güneş yapsan olmaz mıydı?
– Güneş mi olmak istiyorsun, dedi Tanrı, öyleyse ol!
Ve Mogo bir anda güneş oldu. Doğrusu gökyüzündeki saltanatının keyfine diyecek yoktu. Dünyaya istediği gibi sıcaklık dağıtıyor, ekinleri, meyvaları olgunlaştırıyor, insanları ısıtıyordu. Mogo aylarca güneş olmanın keyfini sürdü, sonra günlerden bir gün, uzaklarda bir siyah nokta gördü. Bu nokta gitgide büyüdü büyüdü ve simsiyah bir leke gibi kendi ışıklarını önlemeye başladı. Bu, buluttu. Mogo ne yaptıysa onu yenemedi. Nihayet bulutlar güneşin her tarafını kapladı ve şiddetli bir fırtına başladı. Bunun üzerine Mogo:
– Ey Tanrım, diye bağırdı, bulut güneşten daha kuvvetli, ben bulut olmak istiyorum.
Tanrı kısaca:
– Ol! dedi.
Ve Mogo bulut oldu. Güneşten daha kuvvetli olmak demek artık kâinatta her şeyin üstünde olmak demekti. Bunu düşünmek zavallı Mogo’yu büsbütün deli etti. Sevincinden ne yapacağını bilemiyordu. Mogo, güneşi istediği zaman ve istediği yerde kapatabildiği için bunun tadını bol bol çıkarmak istedi. Tarihin hiçbir devrinde Japonya o kadar fırtına, o kadar tayfun ve kasırga görmemişti. Kara ve denizdeki felâketlerin haddi hesabı yoktu. Ama Mogo bütün bunları güneşe karşı kazanılmış bir zafer sayıyor ve gittikçe zulmünü arttırıyordu.
Bu sırada bir gün, Mogo gökyüzünde dolaşıp dururken okyanusun kıyısında âbide gibi dikilmiş muazzam bir kayalık gördü. Granit bir sütun olan kayalığın binlerce seneden beri mevcut olduğu ve tabiatın her türlü olayına göğüs gerip hiçbirinden müteessir olmadığı aşikârdı. Zamanın ve tabiatın bütün tesirlerine karşı koyan bu muazzam kayalık, nihayet Mogo’nun gözüne çarpmıştı. Mogo onun bu haşmetli halini görünce ne yapıp yapıp yerinden sökmeyi ve denize fırlatarak dalgaların arasında yok etmeyi kararlaştırdı.
Çıkan fırtınada sade gök değil, yer de karmakarışık oldu. Kayanın kıyısında bulunduğu denizde dağlar gibi dalgalar yükseliyor, fakat bütün dalgalar granit kayanın eteklerine çarptığı zaman parçalanıp kayboluyordu. Fırtına üç gün üç gece devam etti. Fırtınanın arkasından şiddetli bir kasırga, onun arkasından bir siklon çıktı. Artık evler yıkılıyor, ağaçlar kökünden çıkıyor, nehirler taşıyordu. Ama aradan bir hafta geçip de fırtına dindiği zaman, kayanın yine eski haliyle, okyanusun kıyısında durduğunu gördü. Mogo hırsından küplere biniyordu. Demek ki bu kaya kendisinden daha kuvvetliydi. Hırsla:
– Tanrım, diye bağırdı, kaya benden daha kuvvetli, ben kaya olmak istiyorum.
– Ol! dedi Tanrı.
Ve Mogo okyanusun kıyısında muazzam bir kaya haline geldi. Artık ona ne güneş, ne bulut, ne fırtına hiçbir şey tesir etmiyordu. Artık kâinattaki bütün varlıkların üstündeydi.
Bir sabah, bir tarafını bir şey sokmuş gibi bir acıyla uyandı. Evet, hakikaten bir yerine bir şey batıyor gibiydi. Sonra vücudundan bir parça et koparmışlar gibi bir acı duydu. Sonra kendisine vurduklarını hissetti. Evet, muntazam aralıklarla durmadan vuruyor, vuruyorlardı. Her vuruşta aynı acıyı duyuyor, her vuruşta vücudundan bir şeyler kopmuş gibi oluyordu. Bu hal saatlerce devam etti, Mogo saatlerce tahammül etti, sesini çıkarmadı ama sonra öyle bir an geldi ki birden kuvveti kesilir gibi oldu, yerinde sallanmaya başladığını farketti. Bunun üzerine:
– Tanrım, diye bağırdı. Bana kayadan daha kuvvetli biri hücum ediyor. Ben o olmak istiyorum.
Tanrı:
– Ol! dedi.
Ve Mogo tekrar taşçı oldu.”
Sevgiler
Tülay Bilin
Tülay Bilin kimdir?
Tülay Bilin çok uzun yıllar Hürriyet Gazetesinde çalıştıktan sonra, Nisan 2006‘ya kadar Dünya Gazetesinde İnsan Kaynakları Müdürü olarak çalıştı. Uzun yıllardır kişisel gelişim konusunda aldığı eğitimleri 10 yıldır profesyonel olarak çevresiyle paylaşmaktadır. Şirketlere verdiği eğitimler devam etmektedir. Ayrıca kişisel olarak sorunlarını çözmekte zorlananlar için de yüz yüze görüşmeler yapmaktadır. 2 yıl radyo programı yapmıştır.
bizler bazı şeylerin kıymetini bilmiyoruz.oysa her neysek onun degerini bilmeliyiz hep bizden üstekilere bakıyoruz aslında güzellikler burnunmuzun dibinde ama fark edemiyorz eğer yaşadıklarımıza şükredersek inanın herşeyi başlı başına çok muhteşem olduğunu görürürz deneyin.. hayattan lezzet alırsınız yazı çok güzel tşkkk
mükemmel bir yazıydı, dini, manevi, hatta kendinle alakalı birçok soruya çok iyi bir cevap niteliğinde. teşekkürler..
GAYET ACIK VE MANALI BIR YAZI .PAYLASIM ICIN TESEKKURLER.DUZENLI OLARAK BU SITEYI TAKIP EDIYORUM YAZILARI OKUYORUM.EMEGINIZE SAGLIK…
Bu yazıya ne denir ki?? Kısaca mükemmel ötesi. İnsanoğlu kadar hırslı ve bir okadarda doyumsuz. Keşke içinde bulunduğumuz halden hiç şikayetçi olmasak. Yazı için teşekkür ederim kendi adıma. Sevgiyle kalın..
Tülay abla ya, gerçekten harika bir yazı olmuş. Ben artık ben olmak istiyorum.
gerçekten mükemmel bi yazı siteniz çok güzel admin gerçekden çok akıllıca bir site açmış… bu aslında admin in (yani site sahibinin ) insanları nereden vurabilecegini çok iyi bildigini gsterir. tabi biraz da ticari zeka…. saygılar.. 17 yaşındayım
okulu bırakıyorum taşçı olacağım brn karar verdim:D
süperdi çok beğendim…
Gerçekten muazzam bir yazı olmuş.
Siteniz çok güzel hazırlanmış tebrikler, yazı da çok ilginç ve düşündürücü. Farkındalığımızı artırıyor, sanırım çok etkileyici olması bundan. en azından kendi adıma.
tek kelime ile harikâ bir yazı emeğiniz için teşekkürler
Gerçekten çok güzel bir hikaye…Allah’ın yarratığı insandan daha güçlü ne olabilirki…sevgiler…
geröekten çok anlamli bir hikaye paylaştığınız için teşekkürler…
Süper-di.
Teşekkürler.
mükemmel bir yazı olmus.tesekkürler. . .
sevgiler. . .
((-_-))
başka birinin ikinci versiyonu olacağına kendinin birinci versiyonu ol ama maalesef bunu insanlarımız
anlamak istemiyorlar ve eğerki insan kendinin birinci versiyonu olsaydı kendisi olarak kalmayı ve bu tür şeyleride kendine lüzum görmezdi ama eğer insan kendi kendinin versiyonu olup bişeyler yapmayı düşünenler için bu tarz yazı süperdir bence kendi kendinin birinci versiyonu olmayı tercih edenlere iyi bir rehber
ya olmuşken herşeyi kaybetmişsen ve yeniden kazanmaya çalışmısan iyicekoyanda oya. HEŞEYİ BİTMİŞKEN SIFIRAGİT.İŞTE İSYAN OZAMANBALŞARKİ
ENYÜKSEKTEN EN AŞĞIYAİNMİİŞSEN HIS DOĞAR YÜKSELMNEKİÇİN. UMARIM ANLADNIZBENİ.
SÜPER
kendin olmanın kuralları
Yazı Spot Cümleleri Kendinden kuşku duyma Farklı olduğun için utanma Yaptıkların için pişmanlık duyma Kimsenin senin adına karar vermesine izin verme Kendini ikinci plana atma Karşındakinin sevgi sözcüklerine inanma Daima kalbinin sesini dinle Kendini acımasızca eleştirip üzme Her şeyin bir bedeli olduğunu unutma İnsanlara karşı nazik ve sevecen ol En büyük dostun sensin Tekrar ayağa kalk ve yola devam et.