Ördek sürüsünde büyüyen yavru kartalın hikayesini bilir misiniz? Bir avcının kartal yumurtasını yuvasından alıp ördek yumurtalarının arasına yerleştirmesi ile başlar hikaye…
Yavru kartal, ördek kardeşlerinin yanında hiçbir zaman kendini ailesine “ait” hissedemez, kardeşleri de onu kendilerine benzemediği için sürekli küçümser, alay konusu haline getirirler. Yavru kartalın, kardeşlerinden farklı olarak içinde derinlerde bir yerde uçabileceğine dair bir içgüdüsü, engin bir özgürlük duygusu vardır. Ama o bunu görmezden gelir. Denemez bile. Çünkü o ördektir ve ördekler uçamaz. Denemeye kalksa bile, farklı olduğunu iyice ortaya çıkaracağı için, bu, onun daha da dışlanmasına neden olabilir. Annesi komşularının meraklı ve yargılayıcı bakışlarından rahatsız olduğundan, diğerlerinden daha farklı bu yavrusunu uyumlu sorun çıkarmayan bir ördek olmaya telkin eder. Yavru kartalın, farklılığı artık onun kabusu olmuştur. Farklılığı onun kendi içsel potansiyelinden, özgür ruhundan uzaklaşmasına neden olmuştur. Uyumlu, söz dinleyen, komşularının dikkatini çekmemek için uslu bir kartal olarak büyürken küçülmüştür. Bir gün, sürüsünden ayrıldığı kadersel bir anda, hayatın o şefkatli eli onu bir dağın yamacına sürükler ve usulca iter karanlık boşluğa doğru. O karanlık an onun aydınlığıdır. Kartal, boşluğa düşerken tüm yaşamı gözünün önünden geçer, ölmektedir, ucurumdan aşağıya doğru düşmektedir. Bu ölüm değildir de nedir? Kendini ördek sanan kartal tam yere çakılmak üzereyken bir mucize olur. Kanatları açılır, önce yavaş ürkek, sonra biraz daha geniş, hızlanarak daha da yükselmesini sağlayarak. Ardından, açılmış engin kanatlarının varlığını keşfin farkındalığında haz ile yükselerek.. Şaşkın ama mutlu. Ait olduğu gökleri bulmanın coşkusu ile özgürce engin göklerde süzülerek..
Ana Tanrıça’nın kızları Ata-erkil ailenin ve toplumun içine özgür dişi ruhları ile gelirler. Onlar en küçük yaşlarında en çok sevilirler çünkü henüz ışıldayan güzellikleri masum, özgür ruhları sistemi bozacak güçte değildir. Tatlı cadıdırlar ve bu henüz rahatsızlık vermez. Serpilmeye, büyümeye başlarken ataerkil sistemin en güçlü yazılımı “ehlileştirme” programı devreye girer. Farklılığı, göz kamaştıran ışığı, asiliğinin içindeki gücü, neşeli doğası, bağımsız özgürlüğü başkalarının onun hakkında konuşmasına, bütün gözleri üzerine çekmesine ve hatta kötü niyetli eril bakışlarca zarar görmesine neden olacağı için annelerinin uyumlu ve uslu kızları olmak üzere eğitilirler. Sistemde tanrıça ışığını kapamış anneler, aynısını kızlarına da öğretmektedir çünkü tek bildikleri budur. Anne ne kadar sisteme uyumlu ise kızının ışığını aynı oranda bilmeden kapayacaktır.
Işığını kaparsan güvendesindir.
Işığını kaparsan ailene ve başkalarına sorun olmazsın.
Işığını kaparsan zarar görmezsin.
Işığını kaparsan topluma kabul edilirsin.
Işığını kaparsan iyisindir.
Tüm bunlar ataerkil sistemin kartal ruhlu kadınlardan istedikleridir, içinde uyumakta olan anarşist tanrıça uyanmasın diye.
Ana Tanrıça’nın kızları büyülü bir kartal olduklarından bihaber ördek sürüsünün içinde yıllarca acı çekerler, neden sürüden farklı olduklarını bir türlü anlayamazlar. Hep onlar mıdır ilişkilerinde sorunlar yaşayacak, yalnız hayatlar kuracak, biraz seslerini yükseltseler şiddet görecek, fikirlerinden ötürü ayıplanacak, yargılanacak, dışlanacak, öz güvenlerinden, güzelliklerinden şüphe duyacak, yeteneklerini uyum, sevilme, aidiyet hissi uğruna feda edecek ve renkli dünyalarından ilham olan hayallerine uzaktan bakacak olan?
Ait olmadıkları komünün içinde bağ kurmaya çalıştıkları için kendilerini azımsarlar, kabul görmek uğruna “onay alma” temel motivasyonları olur. Yarattıkları hayatlar, yaptıkları seçimler sürüden onay aldıkça güzeldir. Sistem içlerine farklılığın “utancını” ve farklılığın “suçluluğunu” salmıştır. Ne ilginçtir ki; Ana Tanrıça’nın kızlarını Ana’dan ancak bu iki temel duygu ayırabilir. “Utanç ve suçlu hissetmek.” Işığından utan, her ay adet görmekten utan, hata yaparsan utan, güzel olduğun için utan, çok çalışmazsan suçluluk duy, başarısız olursan kendini cezalandır, mükemmel olmazsan öl, her şeye yetişemediğin için suçluluk duy, süper eş ve anne olamadığın için suçluluk duy, özgür içinden gelen deli dolu hallerini bastır, utan, suçluluk duy, dişi tarafından utan, ailenin ve toplumun onay vermediği bir hayat kurarsan utan, diğerlerinde olmayan sende olan her şey için suçluluk duy. Liste böyle uzar gider…
Bugün ördek sürülerinin içinde, özünde taşıdığı kartala uyanmakta olan hala daha utanç ve suçluluk hissiyatlarında hapis hayatlar yaşayan pek çok kadın var. Tanrıçanın şefkatli ve kararlı eli; ruhu hazır, yaşamının içinde sırası gelen kadınları gitmeye en çok korktukları dağın uçurumuna doğru itmekte. İtmeye de devam edecek. En çok korktukları ile onları yüzleştirerek. Karanlığın içine atarak.
Çünkü karanlığımız aydınlığımızdır.
Çünkü Tanrıça karanlıkta buluşur kızları ile, onları karanlık koynuna alır, karanlığın içinde soyar, yıkar, saçlarını tarar, şifalı kremlerini sürer, bir bebek gibi yeniden büyütür diriltir. Ana Tanrıça’nın elinin değdiği kadınlar kendilerini yeniden yaratmaktadırlar. Onun eli dönüştürür, onun eli şifadır, onun eli arınmış güçtür.
Andre Gide’nin dediği gibi;
Açılmayan kanatlar uçmayı bilmez.
Bir uçurumun eşiğinde olabilirsiniz, şu an halen düşmekte olabilirsiniz, düşmüş ve kırılan kemiklerinizin üzerine şifa şarkıları söylüyor onları yeniden bir araya topluyor olabilirsiniz veya yavaş ve ürkek kanatlarınızı açmış yükseliyor olabilirsiniz. Hangi aşamada olursanız olun bilin ki, Tanrıça’nın sevgili şefkatli eli üzerinizde. Utancı, suçluluğu, kendine ceza vermeyi, kurban rollerinizi yıllarca üzerinizde külçe gibi taşıdınız. Size ait olmayan bu ağır ve çirkin giysileri çıkarın artık. Bırakın Tanrıça giydirsin sizi rengarenk, hafif ve ipeksi kumaşlarla. Kanatlarınızın daha da güçlenip engin bir kartal gibi tepelerde süzüleceğinize güvenin, çünkü siz o’nun yansımasısınız, siz o’sunuz. Umut sizin kızkardeşinizdir.
Siz, açılmayacağına inandığınız açılan kanatlarınız ile diğer yavru kartallara ilham olansınız.
Dişi bilgelik ile kalın..
Yazan : Bilge Inal – Dişi Bilgelik Blog