İnsan, hayatı boyunca etrafındaki diğer insanlara muhtaçtır. En başından alırsak, doğması için bile iki kişiye ihtiyacı vardır. Sonra yaşayabilmesi, doyması, varlığını sürdürmesi, hayatta kalabilmesi için mutlaka bir bakıcıya ihtiyaç duyar. Bu anlamda da doğadaki diğer tüm canlılardan ayrışır.
İnsan, doğası itibari ile öğrenmek ve gelişmek için güdümlüdür. Öğrenmek, sorularına yanıt bulmak, dünyayı, kendini ve tabiatı anlamak için de başkalarına ihtiyaç duyar.
Belli bir yaşa kadar insanın ihtiyaçları daha çok fiziksel ve duygusal boyuttadır. Güvenlik, ısınma, beslenme, bir ailenin parçası olma, ilgi görme gibi. Ama yetişkinliğe doğru bir yerlerde zihinsel ihtiyaçlar da devreye girer.
- Ben kimim?
- Sen kimsin?
- Hayatın anlamı ne?
- Amacı ne?
En çok beliren sorular arasındadır.
Ve bütün bu soruların cevapları için de yine başkalarına ihtiyaç duyar. Ancak, artık öğrenme şekli soruyu sorup yanıtı almaktan ziyade karşılıklı temaslar ve bu temaslarda yaşananlarda, yani sürecin içindedir.
Her sorunun yanıtı, adeta o soruyu yanıtlamak üzere hayatımıza giren ve ilişki kurduğumuz kişilerden, daha çok o kişiler ile iletişimden gelir.
Ben kimim sorusunun yanıtı, öncelikle kim olmadığımı, kim olmak istemediğimi bilmek için tahammül edemediğim insanlar üzerinden gelir. Bu öğrenmelerin her biri, bir oyunun adımları gibi örülmüştür bir nevi.
Birine tahammül edip edemediğimi bilmenin yolu ise, öncelikle onunla iletişim kurmaktan geçer. İki kişi arasında geçen her türlü sözlü ya da sözsüz iletişim dersek, oyunun adımları burada da çok nettir.
Kişi bir şey söyler, yani piyonu ile hamle yapar ve beklemeye geçer. Bu bekleme süreci boyunca da aklı hiç durmadan çalışır. Zihni, karşı tarafın hamlesini tahmin etmeye, kendi oyun planının anlaşılıp anlaşılmadığına, ne kadar tecrübeli bir rakibi olduğuna ve bunun gibi onlarca farklı senaryo ve seçeneğe odaklıdır.
Karşı taraf kendine ilerleyen piyona yani verilen mesaja bir tepki verecektir. Oyunun sürebilmesi yani iletişimin ilişkiye dönüşmesi için bu olmazsa olmazdır.
Peki, kişi bu hamleyi neye göre yapacaktır?
Temelde iki şeye göre. Öncelikle kendi bilgi, beceri ve isteğine göre, ikinci olarak da karşı tarafın nasıl bir oynayacağını tahmin ettiği oyun planına göre.
Tüm iletişimlerimiz aynen bu adımları, bu sıralama ve döngüleri izleyerek geçer. Bu anlamda her iletişim satranç oynamak gibidir; tüm benzerlik ve farklılıkları ile.
Satranç bir oyundur ve temel amaç kazanmak, rakibi alt etmektir. İletişimde ise temel amaç ilişkiyi derinleştirmek, yani doğru anlamak ve anlaşılmaktır. Kazananı ve kaybedeni yoktur, her iki taraf da ya kazanır ya kaybeder.
İletişimin başarılı olabilmesinin en önemli kriterlerinden biri karşı tarafı tanımak, onun önceliklerini, değerlerini, tarzını ve hayata bakışını bilmektir. Neyi neden söylediğini, neden yaptığını anlamak için onun değerlerini, inançlarını bilmek çok önemlidir. Satrançta başarı için de rakibin kim olduğunu, daha çok hangi strateji ile oynadığını ve geçmişini bilmek, olası hamlelerini tahmin etmek için hayatidir.
İletişimin doyurucu olabilmesi ve her iki tarafın da keyif alabilmesi için anda kalmak, sonunu, varacağı yeri düşünmemek gerekir. Karşı tarafın söyleyeceğine karşılık bir cevap hazırlamak yerine, sadece ve sadece ne söylediğini odaklanmak gerekir. Satrançta ise durum tam tersidir, bütün strateji olası hamleler ve bunlara karşı geliştirilecek karşı stratejiler üzerine kurulur. Bunun de nedeni, yukarıda söylediğimiz gibi birinin amacının kazanmak diğerininkinin ise tatmin olmak, keyif almak, anlamak ve anlaşılmak olmasıdır.
Bir diğer çok önemli fark ise; satrançta kazanmak içi kişi kendini, stratejisini ve ne planladığını mümkün olduğunca gizler, açık vermez. Oysa ki, iletişimde mümkün olduğu kadar net, yalın ve dolambaçsız olarak kendini ortaya koymak ister. Çünkü kişi, satrançta ne kadar anlaşılmamak isterse, ilişkide o kadar anlaşılmak ister.
Başlangıç, ara hamleler, etkiye tepki ve en az iki kişi gerektirmesi ve bir sona ulaşması iletişimi satranca benzetmeye yeter de artar bile. Ancak, satranç kuralları ile iletişimi ya da ilişkiyi yönetmek, açıktır ki başarı, uyum yada doyum getirmeyecektir.
En başa dönersek, büyümek gelişmek hatta var olmak için kişinin başkalarına ihtiyaç duyması gibi satranç da bir iletişim modeline ihtiyaç duyar. Her satranç oyunu da bir iletişimdir veya tam tersi. Ve her iletişim bir öncekinden bağımsız olarak yeniden, sıfırdan ve sanki hiçbir şey bilmiyor gibi kurulmalıdır. Ve bence, her oyun da satrançta aynen bu şekilde başlamalıdır ki zevk versin.
Doğru hamleler ile ilerleyeceğiniz ve herkesin kazanacağı iletişim ve ilişkiler dileğimle,
Yazan : Müge ÇEVİK | Şapka Danışmanlık