Duygularımız olmasa ne olurdu acaba? Hayat nasıl olurdu? İlişkiler nasıl olurdu? Tatmin edecek bir şey olur muydu? İnsan bir şeylerin peşinde bu denli koşar mıydı?
Duygularımız olmasa aşk olur muydu? İlahi aşkı arayış olur muydu peki?
İnsan olmak demek duygulara sahip olmak ve iyisiyle kötüsüyle duygularımızı yaşamak demek. Duygularımız bizi bu hayata sımsıkı bağlayan en büyük güç.
Aşk, sevgi, kızgınlık, öfke, hiddet, hayal kırıklığı, üzüntü, kırgınlık, korku, utanç, endişe, kaygı, ve diğerleri… Onlar olmadan yaşayamayız. Onlar olmadan insan olmayız, olamayız.
Duygularımızı oldukları gibi kabul edelim ve onların rehberliğine inanalım. Ama körü körüne bir rehberlik değil, aklın dengelediği bir rehberliğe bırakalım kendimizi.
Hepimiz hayal kırıklığı yaşamışızdır elbet. Bazen hayal kırıklıkları kişiye yapamayacaklarını yapmak için güç verir. Bazen de onun tüm enerjisini alır ve onu olaylar karşısında köleleştirir. Her duygunun nasıl yaşanacağı ve yönetileceği kişinin kendisine bağlıdır. Paradigmalarına, kişiliğine, mizacına, yaşanmışlıklarına bağlıdır.
Peki hayal kırıklığı karşısında ne yapılabilir?
[highlight]Hayal kırıklığının panzehiri kabuldür.[/highlight] Olanı olduğu gibi kabul. Bir şeyler oluyordur ve siz kabul edin ya da etmeyin o oluyordur. Yer çekimini kabul etmeseniz ne olur? Siz ne derseniz deyin o iş başında olacaktır. Bu örnek insanlar için de geçerlidir. Kimi nasıl değiştireceksiniz? Olduğu gibi durumu kabul ile olayların ve getirdiği sıkıntıların üstüne yükselir, onlara üstten bakarsınız. Böylece doğru kararları alabilirsiniz.
Kabul etmeseniz ne olur? O zaman kurban sendromuna girer, olayların kuklası olursunuz. Rüzgarın savurduğu yaprak olursunuz.
Olduğu gibi kabul ise eylemsizlik değildir. Tam tersine eylemde farkındalık ve şuurluluk demektir. Kabul edip tepkilerini ona göre seçmek, hayatta neye cevap verip vermeyeceğini bilmektir. Rüzgarın önünde rastgele savrulan yaprak olmaktan, rüzgarı görüp, onunla uyumlanarak kendi hareketini seçmek demektir.
Her şey gibi kabulün de bir ölçüsü var. Kabul gereksiz yere bir şeylere katlanmak haline gelirse, o zaman belki realiteni değistirmek vaktidir. Vazgeçebilmek de bir özgürlüktür. Ama belli şartlardan dolayı bunu değiştiremiyorsan, o zaman senin içinde korku vardir; kaybetme korkusu vardır.
İnsan çevrelendiği koşullar üstünde hiç etkiye sahip olamayabilir… Doğal afet veya kölelik gibi. O zaman da Allah’tan gelene metanetle katlanacak ve af dileyeceksin. Daha başka ne yapabilirsin ki? İsyan etsen nereye kadar. Bu tür zamanlar Machiavelli’nin dediği gibi ileride talih treni geri döndüğünde onu yakalamak için şimdiden erdemlerini geliştirme vaktidir. Bu tür zamanlara Taoizm’de sabır ile suyun zamanı gelince akmak için beklediği vakit denir. Yine bu durumda da kabul vardır.
Değiştiremeyeceklerini kabul etmek ve değiştirebileceklerine odaklanmak büyük bir erdemdir. Ve bu şekilde insan fuzuli işler ve hayal kırıklıkları ile uğraşmaz. Olduğu gibi olayları ve durumları ve hatta kişileri kabul eden insan, kendi gücünü eline alır.
Sevgiler,
Yazan : Kenan Kolday