Regl olmak, adet görmek, aybaşı olmak. Adına ne diyorsanız artık. Yıllarca, regl olmanın kötü bir şey olduğu öğretildi bize. Regl olduğumuz gün, büyüklerimiz tokat attı, nedenini dahi bilmeden. Pedlerimizi saklaya saklaya aldık bakkallardan, gazete kağıdına sarılı olarak. Sevmedik bir türlü regl olmayı, hoşlanmadık “özel” günlerimizden. Kendimizi çirkin hissettik, utandık, sıkıldık, barışamadık bir türlü.
Oysa bir kadının regl dönemi, belki de hayatındaki en önemli, en mühim dönemi. Kadın bedeni, her ay kendini yenileyen bir beden. Her ay, yeni bir canlıya can verebilecek şekilde kendini düzenleyen, yenileyen, muazzam bir sisteme sahibiz kadınlar olarak. Yumurtalarımız her ay yepyeni bir varlık getirebilir bu dünyaya. Yeni bir varlık yaratmak. Bundan daha güzel bir mucize düşünemiyorum. İnsan ırkının devamını sağlayan küçücük bir yumurtayla başlıyor her yaşam. Kadın bedeni yeni bir canlı yaratmak üzere fizyolojik enerjisini yükseltiyor. Ancak bedendeki yumurta döllenmediyse, yeni bir canlı yaratmak üzere kendini hazırlayan rahim, kendini temizlemek için o dokuları bedenden adet kanaması yoluyla atıyor. Kendini temizliyor. Bu dokular dışarı atıldığında da kadının enerjisinde muazzam bir artış oluyor. Eski toplumlarda, kadınların enerjisinin arttığı bu dönemlerinde kadın güçlü bir hayat kaynağı olarak görülürmüş. Ancak ne yazık ki, bugünün ataerkil toplumlarında, bu yeni hayat yaratılmamasından ötürü ortaya çıkan regl kanaması kötü olarak adlandırılmış işte, en temel güdülerinden biri üremek olan erkek tarafından. Çünkü üremeyip, ortaya çıkacak canlı yerine, yumurtanın regl yolu ile atılması, üremek isteyen erkek tarafından ayıplanmış, kötülenmiş ve bugün, biz kadınların kendi kız çocuklarımıza öğrettiğimiz şekilde, sevilmeyen, istenilmeyen bir dönem olarak kabul edilmeye başlanmış.
Oysa ki, regl olmak kadınlığımızın sağlıklı bir göstergesi. Yaratıcılığımızın, kadın olmanın ne kadar güçlü ve özel bir şey olduğunun her ay bize hatırlatılması gibi geliyor bana. Biz, o her ay ortaya çıkan enerjiyi, yıkıcı, saldırgan, agresif davranarak kullanıyoruz, çünkü böyle öğretildik. Halbuki kadınlığımızla barışıp, bu döngünün mükemmelliğinin farkına bir varabilsek, bu ortaya çıkan enerjiyi, kendimizi gerçekleştirmek ve kendimize daha doyumlu bir hayat yaratmak için kullansak. Yaratıcılığa dönüştürsek… Bu enerjiyi bir içselleştirsek… Sezgilerimizin güçlenmesi için kullansak. İçimizdeki bilgelikle bir iletişime geçebilsek. Sırf bu enerji ile bile kadınlar olarak neler yaratabiliriz kim bilir. Kadınlığımızı kullanarak kadın olmanın bize baş ettiği bu değerli içgüdüyü bilgeliğe dönüştürmeyi öğrensek.
Erkek çocuklarının erkekliğe ilk adımları olan sünnet edilmelerini düğün dernek halinde kutladığımız gibi, kız çocuklarının kadınlığa ilk adımları olan regl olmalarını, tokat atılacak değil, kutlanılacak bir olay olduğunu anladığımız vakit, bunu onlara, sevinilecek, gurur duyulacak, övünülecek bir durum olduğunu gösterdiğimiz zaman, işte o zaman kadın olmanın değerini daha iyi özümseyeceğiz. Kadın olmayı daha çok seveceğiz. Kadın olmaktan utanmak yerine, iyi ki kadın olarak doğmuşuz demenin sadece bir yönünü daha keşfetmiş olacağız..
Regl olmayı seviyorum. Daha yaratıcı, daha sezgisel, daha bilge olarak yaşıyorum o günlerde. Bunu da kendime daha zengin bir hayat yaratmakta kullanıyorum. İçime daha çok dönüp, kendimi daha çok dinleyip, bana yol gösteren iç sesimle hareket ediyorum. Kadın olmayı seviyorum.
Yazan : Esra Paça / Mobius Danışmanlık
Erkek toplumuyuz işte ne olacak… Suudi Arabistan da da kadın regl olduğu zaman regl süresi boyunca bir odaya kapatıyorlarmış , biz de ( hükümetin sayesinde (!) ) yavaş yavaş Arap toplumu olma yolunda ilerliyoruz… Bu ve bunlar gibi sudan sebepler yüzünden , ben de “Kadın” cinsiyetine sahip olmaktan bıktım ve soğudum artık…